Fransa'ya gelip te Fransız solu ile tanışmamdan sonra bazı konularda Türkiye soluna haksızlık ettiğimi anladım çünkü bazı konuların sırf Türkiye özgülünde gelişebileceğini sanıyordum. Bunların en başında da din konusu geliyor. Konunun özü bu değil aslında ama giriş olarak bunu seçtim ne yapalım. Din ve etnik köken üzerinden siyaset yapmak moda olduğu için biz de dinsizlik ve dünya kimliği üzerinden siyaset yaparak marjinalliğimizi koruyalım. İyi bir ironi oldu bu arada; her neyse konuyu dağıtmadan devam edeyim. Fransız solu da bizim gibi ilk devrimcilik yıllarında hemen kiliseden kopup dinin bir afyon olduğuna inandırılmış. Hiçbir devrimci bu süreci sorgulamamış bile. Yıllar sonra bazı şeyleri felsefi anlamda aştıktan sonra daha doğrusu bir şeylerin yerine bir şeyler koymaya başlayınca ilk sarhoşluk gibi bir anı kalmış hafızalarda. Amma velâkin bizde olduğu gibi din olgusu onlarda da aşılamamış. Her ne kadar bizdeki gibi din olgusu sosyal hayatı bir hizaya sokma biçiminde olmasa bile yine de ritüeller hayatı belirleyebiliyor. Örneğin Alman ya da Fransız solundan herhangi bir kimse Noel akşamı mutlaka ailesi ile birlikte olur. “Bugün dini bir gün, ben tek takılacağım” diyen çıkmaz. Aradaki fark; onlarda din, sosyal hayatın bir şirinliği gibi algılanıyor. Bizde ise mecburiyet ve yükümlülüklerin zorlamasıyla olsa gerek herşeyi reddetme ölçüsünde bir anlayış var. Türkiye'de bir ateist günde en az bir şaka yapar din üzerine; yoksa rahat edemez.
Din konusunu bu şekilde güncelledikten sonra geçelim etnik köken meselesine. Almanlar için bir şey diyemeyeceğim ama Fransızlar orijinal Fransız olmadıklarının farkındalar. Hepsi de kendilerinin bir şekilde melez olduğunu kabullenmişler o yüzden çok keskin bir Fransız milliyetçiliği daha doğrusu kana dayalı bir ırkçılık söz konusu değil. Daha çok Fransız kültürünün etkinliği çerçevesinde bir milliyetçilik anlayışı var. Burjuva devrimini yapmış, dünya sanatına
geçmiş olmanın burun büyüklüğü, Fransa'da olan ama Fransız olmayan herkes tarafından hissedilir, hissettirilir. Fransız solunda geri dönüş ya da bizim tabirimizle döneklik kavramı daha az. Bugün FKP kongresine giderseniz kendinizi emekliler derneğinde hissedersiniz. Bu hem hoş hem de gençlerin bulunmamasından ötürü hüzün vericidir. Avrupa solunun farklılıklarından sonra gelelim bizim sola. İlk başta bahsettiğim o ilk sarhoşluk anısından biz bir türlü ayılamamışız sanki. Ne din duygusunu ne de etnik köken sorununu aşabilmişiz. Etrafımdaki bütün devrimci arkadaşlar siyasi hareketlerinden koptuktan hemen sonra ya Alevi derneklerini doldurdular, ya camiileri ya da etnik siyaset yapan merkezleri. Bir dönem için bu süreçi ben de yaşadım. Siyasi bir yapıdan ayrılınca Türk kimliğime sarıldım. Ama bizim siyasi inancımız bir biçimiyle değişebilen koşullara göre güncellenebilen bir şey; iyi ki de değişiyor. Biz neye inanmışız? Açıkçası ben partime inanmışım. Bugün ise bu inanç çok anlamsız geliyor çünkü parti sadece bir araç ve araca değil hedefe inanılır. Araç bozulabilir, yanlış yola sapabilir; gerektiğinde tamir etmek, gerektiğinde değiştirmek gerekir. Araç tamir kabul etmiyorsa ki çoğunlukla etmez, o zaman aracı değiştirmek gerekir.
Bir paragraf geriye dönersek; partisizlik ya da örgütsüzlük diyelim, psikolojik olarak insanda kimlik problemini ortaya çıkarıyor diyebiliriz. Siyasi inancımızı birleştirdiğimiz parti ortadan kalkınca başka şeylere sığınma ihtiyacı doğuyor. Bu ihtiyaçla birlikte yeni bir kimlik hayatımızı şekillendirmeye başlıyor. Bu yeni kimlik ya tamamen bir geriye dönüşle ya da zamanla çevreye bağlı kendini aşma yoluyla kendini tamamlıyor. Bütün bunlardan sonra edindiğim tecrübe şu oldu. Bir devrimci örgütlü ya da örgütsüz önce şunları sormalı kendine; Türk veya Kürt olmak folklorik bir motif midir yoksa daha da fazlası mı? . Din sosyal bir şirinlik midir yoksa sığınılacak bir liman mı? Verdiğin cevaplarda kendi gerçeğin gizli. Hepsini geçtim… Peki, Beşiktaş bunların yerine geçebilir mi? Örneğin Beşiktaş milli takımla maç yaparken hangisini destekleriz? Ben şahsen Beşiktaş'ı desteklerim… Ya da bir arkadaşı uğurlarken kartalın kanatları üstünde olsun demek bana keyif verir
Son olarak Beşiktaşlı olmak üzüyor ama hiç terk etmiyor… Beşiktaşlı olmak üzüyor ama bitimsiz bir mutluluk kaynağı… Karşı koyma, kendin olma haliyle Bitmeyen isyanda beni anlatıyor.
İçindekiler
-
▼
2009
(55)
-
▼
Ağustos
(39)
- 7.Sayı Kapak
- İçindekiler
- BİZDEN
- Kapak konusu /Erkan GOLOĞLU
- Cem Yakışkan söyleşisi/Yumurtakafa YILMAZ
- Tırtır deleme/Namık KARTALOĞLU
- Medeni ittifak/Yumurtakafa YILMAZ
- Şampiyonluk kültürü/Ümit BAYEZİT
- Türkiye A Miili Futbol Takımı A.Ş. (Müseccel marka...
- Humma Yakobi/Namık KARTALOĞLU
- Hey gidi Karadeniz/İsmail Hakkı DEMİREL
- Erzurumspor amigosu Zafer söyleşisi/M.Fatih EKİCİ
- Şekeri eksik tatlı/Ahmet DURMAZ
- Abi maç kaç kaç?/Utkan ÇALIŞKAN
- Analiz/Gökhan GÜRGAN
- Sürgündeki tanrıça/Levent İŞBİLEN
- Satranç/Aykut İlker METE
- Bahattin Baba/Hakan KİREZCİ
- 7.Sayı Arka kapak
- 6.Sayı Kapak
- 6.Sayı içindekiler
- BİZDEN/Halkın Takımı
- Kapak konusu/Şafak BATMAN
- 19.03.1903 de doğdu şanlı kartalım… /Ümit BAYEZİT
- Ezber Bozuyoruz/Yumurtakafa YILMAZ
- Futbol ağalarının taraftar açmazı/Hakan KİREZCİ
- Etnik köken, kimlik sorunu ve benim özeleştirim/Er...
- 8 MART/Deniz AKKUŞ
- Gözlerim darağacımdır Şimdi AŞK…/Utkan ÇALIŞKAN
- Siyahıb zindan olsun.../Siyah Takım
- Beyazız çünkü.../Beyaz Takım
- Analiz/Gökhan GÜRGAN
- Yumurtakafa Yılmaz söyleşisi/ Mert Kavak
- Başkaldırının sınırlandırıldığı bir Dünyada(n)/Lev...
- Atölye/Cem ÖZEL
- Atölye/Cem ÖZEL
- Satranç/Aykut İlker METE
- Bahattin Baba
- 6.Sayı Arka Kapak
-
▼
Ağustos
(39)
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Biz kimiz?
- Halkın Takımı Dergi
- Biz, büyük olmayı "çok" olmak, önüne her geleni ezebilmek, görgüsüz hezeyanlarını tatmin için herşeyin ve herkesin alınıp satılabildiği ortamları yaratıp sonra da oradan beslenmek olan ve tapınılası tek değeri sadece ve sadece "güç" olarak görenlerin yer aldığı tribünün tam karşısında, Eto'o ların,Pluton'ların,Pakistan'lı bebelerin, Irak'lı dedelerin, Latin Amerika'lı işçilerin,siyahların-beyazların,kızılderililerin-eskimoların-çingenelerin,pazar malı ucuz beyaz pamuklusunun üzerine siyah şeritler diktirerek mahalle maçına çıkan veletlerin, o ucuz formayı o velete etiketini koymadan diken komşu teyzenin, topumuzu bize bedeli ruz-ı mahşerde ödenecek bir "borç" karşılığı veren bakkal amcanın, sözün özü "Halkın Takımı" yız.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder