
Anlayacağınız yönetimmiş, futbolcuymuş, taraftarmış bağlamaz Beşiktaş ruhunu. Sözünü ettiğim hiyerarşik kuvvetler niçin var ki zaten? Mutlak süreçte Beşiktaş için var... O halde Beşiktaş'ı yönlendiren pilotlar kartallar kadar yüksek uçmalıdırlar. Federasyonun yanlışına, fişmekan hakemin aymazlığına rağmen top bizim ayağımızdaysa hakkımızı yiyenle top gibi oynayacak, dansımızı edeceğiz. İşte o kadar...
Karakartalımızın bol karambollu 2008-09 sezonunda adaptasyondan tutalım şeytanın demirden bacağına kadar süregelen çizgide, kâh haftalarca lider olduk kâh 6. sırada durduk. Duraksadığımız anda bir baktık ki koskoca Süper Lig'i beş koca takımın ardında tamamlayıp kıçüstü oturmuşuz. Öyle bir seneye denk geldi ki kaçırdığımız fırsatlar; etrafta ne rakip, ne de has ve has futbol oynayan birileri var.

İkinci yarıya tartışma dozajı yüksek ara transferlerle başladık. Yusuf yusuf çanlarını kulaklarında işitmeye başlayan idari heyet, her türlü ihtimale karşı son kozlarını çekti. Sakatlıktı, cezalıydı ve saire tüm olasılıkları inceden inceden düşünerek, Yusuf ve Ernst'i şampiyonluk görmeyen son Beşiktaş’lılar grubuna kattı. Evet, Delgado'nun pili biterse Yusuf devreye sokulacak alternatifti belki. Gönül rızasıyla koşmayan Cisse’nin yerine ise ön liberoyu sağlamlaştırmak, kale duvarı misali güven veren Ernst'e düşecekti. Mademki gaye şampiyonluktu, tam
takım geniş bir kadro hali hazırda bekletilmeliydi. Ekonomik boyut denilen o
uçsuz bucaksız, ipsiz sapsız yüzeye bakmıyorum artık. Bu yüzden bu transferlere laf etmeyeceğim. Şu ana dek fena sayılmazlar. Özellikle Ernst... Yusuf'ta kenarda bulunsun; kötü günler için canımm, hemen kızmayın.
Sezonun 2. yarısı ile birlikte siyah beyazlımızın sergilediği performansta göze çarpan olumlu değişiklikler oldu diyebiliriz. Puan cetveli ve skor görüngüsü üzerinden edebiyat yapmaya çalışanlara inat diyeceğim şu ki; Beşiktaş’ımızda bilinçli seyirci kitlesini fıtık eden belirli durumlar hala daha çok fazla. Bir kere kadronun biçimi maçtan maça farklılaşıyor. Mustafa Denizli takımın başına geldiği günden itibaren üç aylık zaman dilimini tamamladı ancak savunma, orta saha, hatta ileri uçtaki oyuncuların ismi-cismi netleşmedi bir türlü. İlk Onbire kısmen aşina olsak da bu futbolcuların arasındaki anlaşma ve dayanışma sekteye uğruyor. Burçlara inansam, sırf bu dengesizlik yüzünden terazi burcudur derdim Beşiktaş'a lakin şunun farkındayım. Jüpiter de Mustafa, Venüs de Mustafa...

2009 yılında hazırlık maçları, Türkiye kupası ve Süper Lig'te kaybedilen maç olmadı. Tamam iyi hoş, olmadı; olmadı da kaybetmeme kavramı kulağa hoş gelse bile ikinci yarının ilk maçında Tello'nun enfes golü kurtardı siyahın beyazını. Hep yazıyorum, tek farkın rehaveti uçup gidebilir diye. Gel gör ki Beşiktaş ucuz düşünüp ti'ye alıyor oyunu. Vasati tempo da takılı kalınca da rakip takımlar kontralarla yokluyor, önde basıyor...
Antalya, beraberlik golü bulamadı fakat 1-0'lık sonuçla ıkındık. Sonrasında düzlüğe çıkmaya niyetli bir Konya geldi karşımıza.
Yolculuk İç Anadolu’ya. Rakipler puan bırakmışken, varını yoğunu ortaya koyması gereken Karakartallarda moral bozucu bir durgunluk gördük o gün. İlk yarı Konya bastırıyor, Beşiktaş'ta ben sana basmayayım sen de "bastırma" diyor. Zevksiz bir maçın ağır bilançosu 2 puanla sonlanıyor. Ertesi hafta ise şampiyonluk iddiası olanca hızla süren Trabzonspor'u içeriye almışsın. İnönü'de yediğin erken gol, panikatak yapıyor bizi. İlk yarıdaki Sivas maçına benzer pozisyon girişimleri var ve bordo mavililere karşı çok üstünsün ama olmuyor. Beşiktaş tedbirli olup erken davransa, muhteşem azmi ve enerjisiyle fark yapacak orta sahayı geçemeyen Trabzon'a. Köşe atışını gol yapan Bobo bu sezon en çok korner kullanan takımındaki ilk önemli işini yapıyor, skoru 1-1'e getiriyor. Maalesef zaman kısıtlı... 90 dakikalarda elinden kaçırdığın Trabzon gibi lig'de çabucak biter Beşiktaşk haberin olsun...
"Kayıp üzerine kayıp mı gelecek?" diye mırıldanırken G. Antep maçındaki üç farklı üstünlüğümüz içimizi kıpırdatıyor. İlk golü bulmanın yüklediği özgüven inanın çok şey demek. Üst sıradakiler alttan alıp böbürlenince iz bırakan yaralar oluştu şampiyonluk adaylarında. En çok da Beşiktaş’ımızın işine yaradı bahsi geçen yaralar. 5. maçımızda bir kezcik olsun yenemediğimiz İstanbul B.B'yi ama kondisyon zaaflarından yararlanarak, ama uğurböceklerini arkamıza takarak 2-1 yenmek de çok güzeldi. Şimdi dönelim teke tek hesaplaşmalara...
Bireysel eleştiri oklarımızı yollayalım bakalım. Fizik ve teknikten yoksun asabi Serdar Özkan, formsuz formsuz sahada dolaşıp oyunu yavaşlatan Bobo, iyi işler yapsa da sık sık isabe

Yolumuz açık olsun.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder