www.halkintakimi.com fanzinidir

26 Ağustos 2009 Çarşamba

Analiz/Gökhan GÜRGAN

Şampiyonluk anılarının tozlu raflara kalktığı, kirli havaların çaresizce solunduğu altı koca senede duyguları içten içe saran bir isyanın patlak vermesi kaçınılmazdır. Umudun eline "belki gelir" diye bakmak, maziye dalıp heyecan aramak, tükenen parmaklarla mutlu sonu yakalamak... Hiç şüphesiz darağacına sıkışan tutkuların son arzusunu oluşturmaktadır. Sevmekten bıkmayanlar bilirler ki sevdadan alınacak tek bir karşılık günün birinde girilecek toprağı bereketli kılar.

Beşiktaş'lının takımına üşenmeden, usanmadan, beslediği sadakat, kocası kaptan olan kadının salihalığını bile sollamıştır. Saklandığı kabuktan sıyrılabilme, konvoylara eşlik edebilme, davullarla, zurnalarla sokak sokak gezinme hasretiyle kavrulan bu güzide taraftar, her şeyi unutmak, hiçbir şeye kulak asmamak ve nihayetinde şampiyonluğu kutlamak istiyor artık.

Beşiktaş, uzun zamandır susadığı mutlu sona emin adımlarla ilerken Mustafa Denizli'nin takımın başına geçmesiyle birlikte takımda oluşan ahenk, skor tablosuna yansıyan neticelerde somutlaşıyor.
Süper Lig'in 2. yarısındaki maçlarda bir tek mağlubiyeti dahi bulunmayan siyah beyazlılar, çetrefilli kaotik günleri zihninden bertaraf edip kupanın sahibi olmak, hemen ardından lig şampiyonluğunu elde etmek için hazır kıta bekliyor.

Konumuz gereği mutlak ve mutlak şampiyonluk bekleyen Beşiktaş'lılara, bu sevinci yaşatmak isteyenlerden izlenimlerimizi sunalım. Yani sadedimize Beşiktaş'ın askerlerini eleştirmekle başlayacağız lakin savaştaki stratejinin temelini kadrodaki neferler sağladığına göre biz de bunun üzerinden dem vurmak durumundayız. Ayrıca komutan Denizli'ye de zarfımızı ileterek, görüngülerle mini bir tura çıkacağız.

Öncelikle hedefe giden yolu sağlamlaştırma amacıyla yapılan transferlere bir bakalım çünkü performansları ve faydalarına ışık tutup iyice görmek gerekiyor. İlk olarak Süper Lig'in ikinci yarısının hemen başında ön liberoya monte edilen Fabian Ernst’i görüyoruz. Bölgesine zamk gibi yapışarak, verdiği mücadeleyle 40 yıllık Beşiktaş'lı izlenimi yaratıyor bu futbolcu. "İnönü'de mürüvvet yaşamadan bana çıkış yok" diyor adeta Ernst.

Yusuf'a gelince... Hakkını kime versek bilinmez ama "bekleyelim görelim" tedirginliği ile acaba sorularına oynadığı sakin ve iş bitirici oyunla yanıt veren teknik oyuncunun, yakışıklı tavırlarıyla “bu maratonda ipi göğüsleyen biz olacağız" haykırışını sağladığı kritik katkılarla net bir biçimde duymaktayız.

Ne yazık ki bir Türk sporu sorunsalıdır kalecilik. Zar zor bulunan “iyi yerli kaleci” sıkıntımızın nesli tükenmekte olan altın değeri Rüştü, karakartal adına bu senenin sakinleştirici iğnesi olmuştur bir nevi. Abiliği var en azından unutulmamalı. Ayrıca defansın ana yurdu İtalya'dan apar topar getirilen Sivok'un ve onun kadar başarılı olmasa da Zapo'nun, dağınık savunmayı eski haline nazaran derleyip toparlaması, Beşiktaş'a çaresi bulunmayan savunma zafiyetinin ilaç tedavisini en azından lig için başarıyla uygulattı. Mustafa hocanın Tello'ya verdiği "hürgeneral rütbesi" de Şili'linin orta sahayı idare etmesine vesile oldu. Böylece birçok maçta, orta sahada atak sürdürme saniyesi artarak, karakartala maç ya da maçlar kazandırıldı. Yerli tayfasından ise Ekrem'in azmi takdire şayan. Ulusal takıma da göz kırptı bu koca yürekli adam.

Beşiktaş'ta parıldayan oyuncuların dışında maalesef gitgide donuklaşan yıldızlar da var tabii. Mesela Serdar Kurtuluş, Uğur İnceman gibi umut vaadeden futbolcuların kenarda oturmasının sebebi tartışılır. Bu husustaki fikrim "işleyen demir ışıldar" atasözünde saklıdır. Gökhan Zan, Serdar Özkan, İbrahim Üzülmez gibi futbolcular da hem agresif halleriyle takımı duraksatıyor, hem de geliştiremediği mentaliteleriyle Beşiktaş'la bağdaşamıyorlar. İbrahim Toraman ise bir kaç hafta harikalar yarattıktan sonra karakartalın başına bela olan kartları kolayca görme işinde pek bir ustalaştı! Yazık oluyor. Bazı davranışlar refleks mahiyetinde gelişen hareketler dahi olsa, bu türden hataları frenlemenin yolu bulunmak zorundadır.

Futbolcuların gidişatı hakkındaki en gerçekçi değerlendirmeler yönetim ve Mustafa hoca tarafından muhakkak yapılacaktır fakat "görünen köy kılavuz istemiyor" demekten alamıyorum kendimi. Haliyle kaybetmeye tahammülü kalmayan bir Beşiktaş düzeneğinin canı gönülden yaratılmak istendiğine her Beşiktaş'lı tanıklık ediyor. Bu yüzden Beşiktaş kadrosunda yaşanacak muhtemel bireysel aykırılıkların kolektif futbolun kırılmasına neden olacağı aşikar. Oysa şampiyonluk yolunda son düzlüğe gelinmişken rutine değil sprinte ihtiyaç vardır. Kısacası bahsi geçen olguları gözardı etmek hata çıkmazına sokar siyah beyazlıları. Telafisi olmayan haftaların içine çoktan girildi. Jest ve mimikler bile saniyeler kadar önemli. İşte bu bilinç, idari heyet ve teknik kadro aracılığıyla futbolculara daima hatırlatılmalıdır.

Beşiktaş son beş haftaya lider Sivasspor'un ensesinde, tam tamına 1 puancık farkla giriyor. Önünde önemli bir kupa finali ve her biri ayrı ayrı zorlu geçecek maçları var. Beşiktaş'lı futbolcuların idmanlarında, çalışmalarında psikolojik olarak desteklenmesi şarttır. Kara kartalda son yıllarda iyice sarsılan derbi karizmasını tekrar kazanma gayreti futbolculara birer birer aşılanmalıdır.

Mustafa Denizli mantıklı hareket edip, sakin duruşu ve demeçleriyle Beşiktaş'a ve Beşiktaş'lıya özgüven kazandırıyor. Yaptırdığı transferlerle ağır ağır bir iskelet oluşturdu. Kanatlardaki verimsizlik, acelecilik ve savunmadaki kişisel hatalar tazeliğini korusa da olası şampiyonluk Beşiktaş'ı Şampiyonlar Ligi'ne ön elemesiz sokacak, kulübün de mali bazda nefes almasını sağlayacaktır. Bu yılın mütevazı Süper Lig'inde azgın dalgaları kendi kendine yaratan Beşiktaş'ta, suların durulma zamanı belirmiştir. Bilinen o ki şafak sökeli çok olmuş, av vakti ise çoktan gelmiştir.

Hiç yorum yok:

Biz kimiz?

Biz, büyük olmayı "çok" olmak, önüne her geleni ezebilmek, görgüsüz hezeyanlarını tatmin için herşeyin ve herkesin alınıp satılabildiği ortamları yaratıp sonra da oradan beslenmek olan ve tapınılası tek değeri sadece ve sadece "güç" olarak görenlerin yer aldığı tribünün tam karşısında, Eto'o ların,Pluton'ların,Pakistan'lı bebelerin, Irak'lı dedelerin, Latin Amerika'lı işçilerin,siyahların-beyazların,kızılderililerin-eskimoların-çingenelerin,pazar malı ucuz beyaz pamuklusunun üzerine siyah şeritler diktirerek mahalle maçına çıkan veletlerin, o ucuz formayı o velete etiketini koymadan diken komşu teyzenin, topumuzu bize bedeli ruz-ı mahşerde ödenecek bir "borç" karşılığı veren bakkal amcanın, sözün özü "Halkın Takımı" yız.

İzleyiciler

online ziyaretçiler

Halkın Takımı Dergisi 1. sayı

Halkın Takımı Dergisi 1. sayı
Mayıs-2008

Halkın Takımı Dergisi 2. sayı

Halkın Takımı Dergisi 2. sayı
Temmuz-2008

Halkın Takımı Dergisi 3. sayı

Halkın Takımı Dergisi 3. sayı
Eylül-2008

Halkın Takımı Dergisi 4. sayı

Halkın Takımı Dergisi 4. sayı
Kasım-2008

Halkın Takımı Dergisi 5. Sayı

Halkın Takımı Dergisi 5. Sayı
Mart/2009
Web Stats