www.halkintakimi.com fanzinidir

24 Ağustos 2008 Pazar

SÖYLEŞİLER .../Ümit BAYEZİT


Dünden bugüne...

Beşiktaş ve futbolun hayatının her döneminde yer aldığı, 1934 doğumlu Bayar amca (BEŞİROĞLU) ile Beşiktaş’ımıza ilişkin dünden bugüne anılarını paylaşırken, “Anti Fener” lakaplı Kerem kardeşimiz de değişimin aynası gibi bugünlerden yarınlara, üzerindeki lisanslı forması, SİYAH & BEYAZ BEŞİKTAŞ logolu çorapları ve ayakkabıları ile bizlere sessiz mesajlar aktardı. Hani şu 2003 doğumlu, bu yaşta “İşte böyle bir şey Beşiktaş’lılık” diyerek BJK TV ekranlarından sevdasını haykırma şansı yakalayan, kapalı tribün müdavimlerinin de çok yakından tanıdığı, ligde oynanan son Manisa maçı öncesi sete çıkarak taraftarı çıldırtan, “Kerem sahaya üçlü çektir Kartal’a” tezahüratına mazhar olan, İzmit’li Kartalların “Alen’in kankası Kerem Başkan” dedikleri Kerem kardeşimiz…

Bayar amca, Kerem ve abisi Zafer’le bir kafede buluşuyoruz. Kerem kardeşimizin sırtında her zamanki gibi 12 numaralı “ANTİ FENER KEREM” yazılı forması var. Bayar amcamız ise günlük kıyafeti ile bizlere doğru yaklaşırken Kerem’i fark ediyor (Bayar amca ve Kerem ilk kez bir araya geliyorlar). rahatsız gözlerindeki kartal ışıltısıyla Kerem’e bakarken iki kelime ile haykırıyor sevdasını: “YAVRU KARTAL!”
Birbirlerini tanımamalarına rağmen Beşiktaş’lılık ruhu onları bir araya getiriyor ve sarmaş dolaş oluyorlar. Keremle diyalog kurabilmenin en önemli şartı “Beşiktaş’lı olmak.” Çünkü…

Başlıyoruz Bayar amca ile doyumsuz sohbetimize:

Ümit Bayezit: Bayar amca, tüm HALKIN TAKIMI üyeleri ve okuyucuları adına davetimizi kırmayıp anılarınızı dinleme şansını bizlere verdiğiniz için size teşekkür ederiz. Bayar Beşiroğlu: Beşiktaş’ın olduğu her yerde olmaya çalıştım ve Beşiktaş’ ta benimle birlikte oldu her zaman. Ben sizlere teşekkür ederim.

Ü.B: Beşiktaş’la tanışmanız nasıl oldu? Sizin için ne ifade ediyor Beşiktaş? (Her “Beşiktaş” ismi geçtiği anda olduğu gibi gözleri parlıyor.) B.B: 1940-1941 yıllarıydı. Ailemle birlikte Artvin-Hopa’dan İstanbul’a taşındık. İlkokula İstanbul’da başladım. İki ağabeyim de Beşiktaş’lıydı. Ben ise, 1944 yılında Şeref Stadında seyrettiğim ve 1-1 biten Süleymaniye maçı ile Beşiktaş’ımı tanıdım ilk kez; hala birlikteyiz…

Dost sohbetlerinden birinde, bir dostum hangi takımın taraftarı olduğu sorulduğunda :
“Bayar’ın dediği gibi, Övünmek gibi olmasın ama Beşiktaş’lıyım” demişti. Övünüyorum, Beşiktaş’lıyım… (Bu arada Kerem de giriyor sohbete: “Bende Beşiktaş’lıyım…”)

Ü.B: 1944 yılı, Süleymaniye maçı. Harika! Anılara devam edelim isterseniz.
B.B: Beşiktaş’ta, anılarda bitmez. Yıl 1947;.
İnönü Stadı’nın açılış maçındaydık. Beşiktaş’ım İsveç’in AIK Stockholm Takımıyla oynuyor. 2-3 mağlup oluyoruz ancak gururluyuz. Şeref Stadında Fenerbahçe’yi 2-1 yendiğimiz maç da unutulmayanlardandır.
Yine ilk yarısını 0-1 mağlup kapattığımız fakat buna rağmen devre arasında maçı 3-1 alacağız diyerek bir Fenerbahçe taraftarıyla iddiaya girdiğim ve 3-1 kazandığımız Fenerbahçe maçını da, İnönü Stadında Beyoğlu’nu 8-0 yendiğimiz maçı da unutamam.

Ü.B: Şeref’imizle oynayıp Hakkı’mızla kazandığımız dönemlere şahitlik etmeniz bizi çok heyecanlandırdı.
B.B: Ethem, Yavuz, Vedihi, Eşref, Hüseyin, Süleyman Seba, Baba Hakkı, Ali İhsan, Kemal, Voleci-Şeref,Şükrü
(Bir çırpıda sayıyor dönemin kadrosunu)
Saha içinde Şeref golü kaçırdığında Baba Hakkı’nın elini beline koyup bir bakışı vardı ki söze gerek kalmazdı. 1980’li yılları da hiç unutamam. Eniştemin sınıf arkadaşı olan Hakkı Yeten ile şöhretler kahvesinde sohbet etme şansım olmuştu; o gün de konuşmuştuk. O zaman futbol zordu. Bende bacağım kırılana kadar futbol oynadığım için biliyorum. Soyunma odasında üzerimizdeki çamuru temizlemek yarım saatimizi alırdı. Zordu zor... Ancak terbiye, saygı, sevgi, samimiyet daha fazlaydı o dönemde. Hem saha içinde hem de tribünlerde.
Takım mağlup olduğu zaman futbolcuların yüzü yerden kalkmaz mağlubiyetin acısı yaşanırdı. O gün evde hüzün varsa kesinlikle Beşiktaş mağluptur. Profesyonellik yoktu; amatör ruhla yürürdü bütün işler. Profesyonellikle birlikte sporun ruhu, anlamı bozuldu; spora ait tüm değerlerin içi boşaldı sanki.

Ü.B: Tribünlerin de farklı olduğu açıkça görülüyor anlattıklarınızda.
B.B: O dönemde evimiz Taksim’deydi.
Maça bir hafta önceden hazırlanır, tüm arkadaşlarımız birlikte toplu olarak giderdik stada.
Babam bizimle maçlara gelmezdi. Ancak ellili yaşlarında olmasına rağmen annem gelirdi. Her iki takım taraftarı maçı birlikte izlerdik. Tribünde herkes birbirini tanırdı. Yabancı olan hemen sırıtır, rakip takım taraftarı olduğu belli olurdu. Ufak tefek, nadiren gelişen olaylar dışında tribünde kavga, kargaşa olmazdı. Futbolun her sonuca açık bir oyun olduğu unutulmaz, futbolcular sahada birbirlerine kasti, kırıcı ve rencide edici hareketler yapmazdı. O dönemde futbol oynamak da izlemek de zordu, fakat daha eğlenceliydi.

Beşiktaş – Vefa maçındaydık. Üç kardeş deniz tarafındaki tribünden maçı izliyoruz. Beşiktaş’ımız mağlup durumda. Arkamızdaki Beşiktaş’lı taraftarlardan birisi bizim futbolcularımıza küfür edince ağabeyim döndü adama bir tokat attı. Beşiktaş’ımızın golünden sonra bir baktım ağabeyim ve tokat attığı adam sarmaş dolaş olmuşlar.

Ü.B: Kulübün yönetimsel yapısı nasıldı o dönemde?
B.B: Bunu yine bir anımla açıklamak istiyorum. Beşiktaş ve Fenerbahçe’de futbol oynamış olan sevgili dostum Şenol BİROL (Fenerbahçe taraftarıydı), Beşiktaş’ tan Fenerbahçe’ ye transferini en büyük hatası olarak değerlendirirdi. “Beşiktaş Türkiye standartlarının üzerinde bir kulüp. Biz Beşiktaş’ta oynarken yöneticilerimiz ve taraftarlarımız mağlup olduğumuz anda bile bizleri destekler, gönlümüzü alır, şefkat ile yaklaşırlardı. Üstelik yöneticilerimiz, mağlubiyete rağmen cebimize para da koyarlardı. Fenerbahçe’de bu tavır asla yoktu.
Beşiktaş başkadır…” derdi.

Ü.B: Taraftarlar arasında rekabet, atışma olmaz mıydı hiç?
B.B: Olmaz olur mu? O dönemde daha çok karşı tarafla dalga geçilir ancak terbiye sınırları içinde kalınırdı. Ağabeylerim sebebiyle, kaybettiğimiz maçlardan sonra evimizin kapısına Siyah-Beyaza boyanmış bir tabut koyarlardı. Bizde galip geldiğimiz maçlardan sonra rakip takımın renklerine boyanmış tabutları gezdirirdik İstanbul sokaklarında.

Ü.B: Şu anki taraftar ve tribünü nasıl değerlendiriyorsunuz?
B.B: Taraftarlar da profesyonelleşti. Genel tavır kayboldu gibi geliyor bana. Kaybolan samimiyetin sebebi cehalet sanıyorum. Dünyanın konuştuğu Beşiktaş taraftarını ben de takdir ediyorum ancak aşırıya kaçan bazı tavırlar ve davranışlarda bulunan taraftarları görmek üzüyor beni. Bir Beşiktaş’lı Beşiktaş değerlerini taşımalı, içinin boşaltılmasına izin vermemelidir ancak bu saygısız ve sevgisiz tavır sadece Beşiktaş taraftarının değil genel olarak futbol taraftarının tavrı haline geldi maalesef.

Birkaç yıl önceydi: Sakaryaspor-Beşiktaş maçını izlemek üzere torunlarımla birlikte Adapazarı’na gittik Beşiktaş’ımız golü atınca heyecanla alkışlamışım (Sakaryaspor tribünündeyiz). Yanımdaki genç, “Amca sen Beşiktaş’lısın galiba” dedi. Arkadakiler homurdandı, yanımızdaki genç onları yatıştırdı. Aracımız 34 plaka olduğu için torunlarıma, “Çıkışta sıkıntı olabilir erken çıkalım” dedim. Bu arada maç 1-3 tü. Tam stadı terk ederken gol oldu; skor 1-4 oldu. Taraftarın olası tavrı Beşiktaş’ımı alkışlamaktan, sevinmekten ve galibiyetin hazzından men etti bizleri. Beşiktaş’ımın golünü izlemekten mahrum olduk, üzüldük. Böyle olmamalı…
Beşiktaş galip olduğunda sevinen, mağlubiyetlerde ağlayan, üzülenlerdik ancak her iki duyguyu da dozunda yaşarım hala. Taşkınlık yapmadık hiç.

Ü.B: Beşiktaş gündemini takip edebiliyor musunuz? Nasıl değerlendiriyorsunuz?
B.B: Gökhan Zan’a kızgınım. “Avrupa Şampiyonası bitmeden imza atmam” demesi sebebiyle. Oysa ki İbrahim Toraman öyle mi?: “Ben Beşiktaş’ta ki görevimi tamamlamadım. Bu camiaya şampiyonluk borcum var. Şampiyon olmadan hiçbir yere gitmem” sözlerini alkışlıyorum. Öz kaynak düzeni çok önemli. Batuhan, Aydın ve Serdar Özkan gibi gençler gururlandırıyor beni. Beşiktaş’lı Nihat’ı tüm dünya gibi bende takdirle ve gururla izliyorum. Gençlerin hataları var tabiî ki ancak çok gençler, düzelirler; destek olmak lazım. Adem Büyük iyi bir futbolcu; haberlerini alıyorum. Babasıyla da paylaştım; en büyük hatası, saha içinde çok konuşuyor. Yıldırım bey ve ekibinin samimiyetinden şüphem yok. Vakitlerini ve nakitlerini Beşiktaş’ımız için harcıyorlar. Hataları yok mu? var elbette; umarım düzeltirler ve istedikleri, istediğimiz seviyeye gelir Beşiktaş’ımız. Ancak Süleyman SEBA başkaydı.
Ü.B: Büyük BEŞİKTAŞ taraftarı projesini nasıl değerlendiriyorsunuz? B.B: Güzel bir proje. Emeği olanları kutluyorum. Samimiyetle hazırlanmış, her ayrıntısı düşünülerek tasarlanmış, kulübün emin adımlarla kendi yolunda yürümesini sağlayacak ve öz kaynak düzenini kuvvetlendirecek, destek amaçlı bir proje.
Yönetimin üzerine düşenleri sağduyu ile değerlendirerek yapacağına, Beşiktaş taraftarını ait olduğu değerler bütünü içerisinde resmi olarak konumlandıracağına ve bunun gerekliliğine inanıyorum. Zira Beşiktaş isminin önüne ya da arkasına her hangi bir isim gelmesi tüm Beşiktaş taraftarı gibi beni de üzüyor. Beşiktaş her şeyin üzerinde bir değerdir. Yapmamız gereken tek şey bir arada olmaktır.

(Keremin yokluğu dikkatimizi çekiyor. Arkamızdaki koltukta yattığını görüyoruz.)
Ü.B: Kerem neden sohbete katılmıyorsun? Seninle de konuşmak istiyoruz. Yanımıza gelir misin?
Kerem: Midem bulanıyor gelemem.

Kerem sohbete katılmayınca abisi Zafer Uçar ile Kerem’i ve Beşiktaş’ı konuşuyoruz.
Beşiktaş’lı kimliğiyle bambaşka bir çocuk! Kerem. Yaşıtı çocuklar için “kardeş” söylemlerine ancak Beşiktaş’lı olması durumunda cevap veriyor. Dayısının oğlu Mert Fenerbahçe’li olduğu için odasına girmesine izin vermiyor. Maçları kapalı tribünden izliyor. Bir sonraki maç için (okuma-yazma bilmiyor) “yatcaz kalkcaz” diye gün sayıyor ve yanılmıyor. Maça götürülmediğinde ise kendisine zarar veriyor. Beşiktaş’ı asla hiçbir şeye değişmiyor. Babasının arkadaşlarının “ top alacağız, forma alacağız bırak Beşiktaş’ı” demesi üzerine babasına: “Bunlar yaramaz adamlar; senin arkadaşın olamazlar. Baba bırak sen bu ….” Diyecek kadar Beşiktaş’lı. Vaktinin çoğunu bilgisayar başında Beşiktaş videoları izleyerek, besteleri dinleyerek geçiriyor. Tüm besteleri biliyor. İsteklerini beste şeklinde söylüyor. İstekleri yerine getirilmediğinde “… yapmayan Fenerli olsun!” diye bağırıyor. Objektifler kendisine döndüğünde ise hemen elleri Kartal pençesi oluveriyor.

Anlatılması zor, yaşanılması gereken bir çocuk! Kerem. Beşiktaş sevgisi dolu. Herşeyi Beşiktaş.

Bayar amca birkaç gün önce geçirdiği göz ameliyatına rağmen bizi kırmadı, Beşiktaş sevdasının verdiği güç ile çok sevdiği Beşiktaş’ı ile ilgili anılarını paylaşmak üzere bizimle bu harika sohbeti gerçekleştirdi. Kendisine ve sınav hazırlıklarını bir yana bırakarak bizimle Kerem kardeşimizi buluşturan Zafer Uçar kardeşimize de tüm Beşiktaş taraftarı ve HALKIN TAKIMI ailesi adına teşekkür ediyor, Bayar amcaya tekrar geçmiş olsun diyoruz.

Ona her günü SİYAH&BEYAZ yaşanacak uzun ömürler diliyoruz.

Hiç yorum yok:

Biz kimiz?

Biz, büyük olmayı "çok" olmak, önüne her geleni ezebilmek, görgüsüz hezeyanlarını tatmin için herşeyin ve herkesin alınıp satılabildiği ortamları yaratıp sonra da oradan beslenmek olan ve tapınılası tek değeri sadece ve sadece "güç" olarak görenlerin yer aldığı tribünün tam karşısında, Eto'o ların,Pluton'ların,Pakistan'lı bebelerin, Irak'lı dedelerin, Latin Amerika'lı işçilerin,siyahların-beyazların,kızılderililerin-eskimoların-çingenelerin,pazar malı ucuz beyaz pamuklusunun üzerine siyah şeritler diktirerek mahalle maçına çıkan veletlerin, o ucuz formayı o velete etiketini koymadan diken komşu teyzenin, topumuzu bize bedeli ruz-ı mahşerde ödenecek bir "borç" karşılığı veren bakkal amcanın, sözün özü "Halkın Takımı" yız.

İzleyiciler

online ziyaretçiler

Halkın Takımı Dergisi 1. sayı

Halkın Takımı Dergisi 1. sayı
Mayıs-2008

Halkın Takımı Dergisi 2. sayı

Halkın Takımı Dergisi 2. sayı
Temmuz-2008

Halkın Takımı Dergisi 3. sayı

Halkın Takımı Dergisi 3. sayı
Eylül-2008

Halkın Takımı Dergisi 4. sayı

Halkın Takımı Dergisi 4. sayı
Kasım-2008

Halkın Takımı Dergisi 5. Sayı

Halkın Takımı Dergisi 5. Sayı
Mart/2009
Web Stats