Ne oldu da böyle oldu ?
Nerede hata yapıldı ?
Sorular ve sorular…
Kimimiz -ki bende dahil- ilk duyduğumuzda inanmak istemedik.
Birçoğumuz üzüldük.
Kimisi de sevindi.
İşte bu sevinenler kimdi ki bu olay onlar mutlu kıldı?
Bir tarafta üzgün çoğunluk, diğer tarafta mutlu olduğundan emin olmayan şaşkın azınlık.
Uzun süredir yazılarımda birlik ve beraberlik mesajları veriyorum ama nafile; hatalı kararlar ve kendiliğindenci tutumlar, süre içinde semtteki arkadaşlar arasında yorgunluk hissiyatını ön plana çıkardı ve…
Nedir bu kendiliğindenci tutum ?
Bu konuyu aydınlatmak için çArşı’yı çArşı yapan kapışmaların yerine barış sürecinden sonraki süreci değerlendirmek daha doğru olur.
Barış süreci sonrası semtteki arkadaşlara sunulan “kahraman” bakış açısı sulandırılarak piyasa yapmaya çalışıldı. çArşı kurucuları aktif toplumsal sorunlara kimi zaman ciddi kimi zaman da esprili yaklaşımlar sergilemek ile meşgul iken, görevi devralacak bazı genç arkadaşlar farklılaşmaya başladı. çArşı’nın yapısı gereği paylaşımcılık ruhu gençliğin içinde “kolaycılık” olarak yerini aldı.
Hayatında alınteri dökerek para kazanmayanlar çArşı liderliklerine soyundu; üstelik “sol” kimlik taşıdığını iddia ederek.
2002-2003 sezonunda tepkisel olarak gelişen bu kolaycı anlayışı tasfiye ederek, derneğin bu tür şeylere alet edilmemesi için kapanmasına karar verdik.
Alen’ in ifade ettiği gibi “aslolan BEŞİKTAŞ’tır, çArşı asla şerefli kulübümüzün önüne geçemez. Nitekim BEŞİKTAŞ olmasa çArşı asla olamazdı.” düşüncesinin ne kadar doğru olduğunu hep birlikte kamuoyu ile paylaştık.
Bizde biliyoruz, herkesin kendine göre bir BEŞİKTAŞ sevgisi vardır. Milliyetçi, asi, inançlı, ateist veya sosyalist… Sıralanır gider. Oysa çArşı, herkese her şeye göre biçimlenemez; kendi gerçeklikleri vardır. Asi bir ruhu ve insanlara sunulması gereken, taşıdığı sosyal sorumlulukları vardır.
Biz değil miydik kutsal değerlerimize hakaret ettiği için Danimarka’yı uyaran.
Biz değil miydik Filistin’li kardeşlerimizin çektiği ızdırabı paylaşan.
Biz değil miydik insanlarımızın kanser illetiyle hayatını kaybetmesine yol açan çirkinliklere tepki koyan.
Biz değil miydik 17 Ağustos felaketinden sonra unutulan gerçeklere karşı hala önlem almayanları protesto eden.
Biz değil miydik savaşa karşı barışı savunan.
Ve yine biz değil miydik; bedeller verilerek kazanılan emek kazanımlarının kaybedilmesine karşı 1 Mayıs’da dimdik duran.
İşte bazılarının hala anlayamadıkları şeyler var. Bir bütünü tuttuğunuzda kalan parçanın bütünle uyumlu olması gerekir; aksi halde kırılmalara yol açar. çArşı her zaman bütün ile birlikte hareket etmiştir. O bütün, şanlı BEŞİKTAŞ kulübü ve taraftarıdır.
Bedeller verilerek HALKIN TAKIMI BEŞİKTAŞ ünvanını hak etmiş bir camianın basit tercihler ile yıkılması da mümkün değildir.
Kim Mostra Kemal ağabeyimizden daha milliyetçi olabilir ?
Ya da benden
Veya diğerlerinden…
Kuru bir söylemle olmuyor; altını doldurmak gerekir. Sadece BEŞİKTAŞ’ımızı değil tüm TÜRKİYE’yi, hatta belki de dünyayı doğru tercihlerle kucaklama zorunluluğu vardır.
Gelelim rant dedikodusuna ;
50 yaşına merdiven dayamış Mostra Kemal ağabeyimiz, çocuklarının nafakası için bir çoğunun beğenmediği işi yaparak ,“üstelik asgari ücretle” helal ekmek peşinde ter döküyor.
Yine 45 yaşındaki Cüneyt (Çolak), fiziksel olarak müsait olmadığı halde aynı çabayı göstererek ekmek parasını kovalıyor.
Bu ne menem, bu ne çirkin yaklaşımdır.
Bu arkadaşların yaptığı işi genç arkadaşlarımıza önerdiğimizde güldüler ve “bu paraya çalışılmaz boşta gezsem daha iyi” mantığını ortaya attılar.
Anlaşılacağı üzere bu tür dedikoduları çıkaranların neyin peşinde oldukları apaçık ortadayken, gençlerimizin bir kısmının buna inanarak, kolaycı yolu seçerek hisse beklentisi içerisine girmesi bizi çok üzdü.
Kafalarında kolay yoldan para kazanma ve isim yapma arzusu taşıyanlar bu işleri gerçekten iyi karıştırıyorlar ve genç arkadaşlarımızın bazıları da çArşı’nın oluşumuyla ters orantılı saygı teamüllerine aykırı hareket ederek kendilerini zayıf düşürüyorlar.
Bu da karşılıklı güven sorununu ortaya çıkarmaktadır.
Örnek mi ?
3-5 genç çapulcu, kuyrukta karambol yaratarak insanları çarpmaya çalışıyor. Bende kızdım tabii olarak. İçlerinden biri çArşı ismini kullanınca refleks halinde tokadı patlattım. Yanımda oğlum var. Kapalının karşı tarafından 3-5 kişi daha geldi; yani hazırlıklılar. Erhan, Engin (Nenem ağız) ve diğer genç arkadaşlar ile iyi bir fasıl çektik. Daha sonra şapkayı önümüze koyup düşündük. Aşağı yukarı her maçta bu tür çirkin hareketler sergileniyor; düşünsenize, adam çok sevdiği takımı çocuğuna da sevdirmek için formasını bayrağını almış gelmiş. Tantanacılar adamı çarpıyor ve o da aç karnına geri dönüş için tanımadığı insanlardan yol parası talep etmek zorunda kalıyor.
Bu sorunu halletmek için bir komite oluşturalım ve her an statta olabilecek olumsuzluklara müdahale edelim dedik fakat bazı arkadaşlar buna sıcak bakmadılar. “Polisin görevini üstlenmemiz doğru olmaz” dediler. Aynı arkadaşlar daha sonra başka kanallar aracılığıyla polisin, imamın, savcının, hakimin hatta yüce yaratıcının görevini dahi üstlenmeye kalkıştılar.
Hiçbir müdahale olmadan kendiliğinden gelişen bu ortamlar herkes için rahatsız edicidir. Eğer bir aile reisi kendisinden büyüğüne saygı göstermiyorsa çocuğundan ne bekleyebilir ki?
İsim yapmaya çalışan genç arkadaşların içindeki o “Asi ve Asil” ruhu anlıyorum. Onlara tavsiyem, pratik hatalar ile itici davranışlardan kaçınmaları ve çok boyutlu olarak BEŞİKTAŞ taraftarını kucaklamalarıdır.
Eksikliklerimizi biliyoruz. Tabii ki genç arkadaşlarımız ile iletişim kurarak bu eksiklikleri gidermeye çalışacağız ancak bu işleri birilerine devretmek gibi bir tercih olgusu oluşursa da bizler sade ve sadece semtteki genç arkadaşlarımıza bu işleri devredebiliriz. “Taşıma suyla değirmen dönmez”
O ışık gençlerimizde…
Bir ağacı izleyeceksin.
Şöyle sırtını yerde tutarak
Ve gölgesinde yatarak.
Bir ağacı seveceksin.
Yaprakların ışıkla dansını,
Işığın gözüne yansımasını
Kuşların dallarda zıplamasını
Seveceksin.
İnsanları izleyeceksin
Şöyle dalgın dalgın bakarak
Ve yerden usulca kalkarak
İnsanları seveceksin.
İnönü’ de kuyrukta beklemeyi
Hatta soğukta titremeyi
Bağırarak sesini yitirmeyi
Seveceksin….
İçindekiler
-
▼
2008
(58)
-
▼
Ağustos
(16)
- 2. SAYI /TEMMUZ-2008
- Nasıl olmalı?.../Yumurtakafa YILMAZ
- Kazanma hırsı.../Yumurtakafa YILMAZ
- İyi Beşiktaş'lı.../Şafak BATMAN
- Siyah-Beyaz şafaklar.../Özer ÖZÇETİN
- Bir maç günü.../Namık KARTALOĞLU
- Babalar ve oğulları.../ Utkan ÇALIŞKAN
- Sen mi yaptın?.. /Kemal KICIR
- Bahattin Baba...
- Ya-ya-ya...Şa-şa-şa.../Murat YILDIRIM
- Nasıl bir sevmek.../Samet ALPARSLAN (Eaglesgate)
- Biz bu kenti tribünden sevdik.../Keçi YILMAZ
- Endüstriyel futbol ve sınıfsal durumu.../Onur KANY...
- SÖYLEŞİLER .../Ümit BAYEZİT
- Atölye Cem ÖZEL
- Arka Kapak
-
▼
Ağustos
(16)
24 Ağustos 2008 Pazar
Nasıl olmalı?.../Yumurtakafa YILMAZ
Etiketler:
beşiktaş,
çarşı,
endüstriyel futbol,
fanzin,
Halkın takımı
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Biz kimiz?
- Halkın Takımı Dergi
- Biz, büyük olmayı "çok" olmak, önüne her geleni ezebilmek, görgüsüz hezeyanlarını tatmin için herşeyin ve herkesin alınıp satılabildiği ortamları yaratıp sonra da oradan beslenmek olan ve tapınılası tek değeri sadece ve sadece "güç" olarak görenlerin yer aldığı tribünün tam karşısında, Eto'o ların,Pluton'ların,Pakistan'lı bebelerin, Irak'lı dedelerin, Latin Amerika'lı işçilerin,siyahların-beyazların,kızılderililerin-eskimoların-çingenelerin,pazar malı ucuz beyaz pamuklusunun üzerine siyah şeritler diktirerek mahalle maçına çıkan veletlerin, o ucuz formayı o velete etiketini koymadan diken komşu teyzenin, topumuzu bize bedeli ruz-ı mahşerde ödenecek bir "borç" karşılığı veren bakkal amcanın, sözün özü "Halkın Takımı" yız.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder