Ta geçen haftaki maçtan kararlaştırırım. Haftaya cuma, cumartesi veya pazar günü; artık ne zaman oynanacaksa. Sakin mi sakin, kimseye randevu vermeden. Sonra o günün taze hazırlıklarına başlamak. Eğer Beşiktaş çorabım kirliyse yıkayıp o güne hazırlanır, Bayraklar, formalar ve diğer Beşiktaş’a dair ne varsa dolaptan çıkarılır, serilir, asılır her yere. Gerçi tüm sezon dolaba hiç girmediler ya olsun bazen arada misafir geldiğinde ev toparlanır ya o zaman onlar da dolaptaki yerlerine kaldırılır. Ne bir kimse laf desin, ne de bir kimse, eğer Beşiktaşlı değilse, yan gözle baksın içindir bu itina. Sonra iki gün öncesinden yemeklik malzeme de alınır ve maç günü gelir çatar. O gün sıkıyönetim sokağa çıkma yasağı koymuştur. O gün savaş halinden dolayı ev ışıkları açılmaz; ikinci bir emre kadar karartma başlamıştır. O gün telefonlara cevap yasakları getirilmiştir. O gün dünya sadece ben ve Beşiktaş etrafında dönüyordur.
Sabah ilk iş, sırasıyla; Yanlı/yansız politik/apolitik dergi ve gazetelerden sonra günün tatlısı olan Halkın Takımı forumu sindirilmek için açılır, okunur. Bütün gün burada geçer artık; yorumlar okumak, yorumlar eklemekle.
Desen: Gülgün İŞBİLEN
Bu şimdiye kadar anlattıklarım dış sıkıntılardı.
Bir de bunun iç sıkıntıları var tabii ki onlar
en büyüğü sanırım. Mesela tüm hafta yazılı ve görsel medyadan bildiğimiz önemli bir alandaki oyuncumuz sakat-cezalı veya başka bilinmeyen bir sebepten dolayı oynayamıyorsa o alanda kimin oynayacağı? Nasıl bir taktikle çıkılacağı? Bir hafta öncesinden teknik heyetten birinin verdiği patavatsız demecin sancıları, ”Nasıl ayıklayacağız bu pirincin taşını” kaygılarını yaşarım? Bir de bunların dışında benim iç huzursuzluğum. Kendimi hep uğursuz olarak görürüm. Benim seyrettiğim maçlarda hiç de rahat kazandığımız görülmemiştir. Gerçi seyretmediklerimde de rahat kazandığımız bir maçın olduğunu okuyamadım bu son dönemlerde. Seyredeyim mi yoksa sonucu sonradan mı öğreneyim ikilemi beynimi karıncalandırırken aldığım karar beni maç seyretmeye zorluyordur. Kararım; “Sahaya çıkan 11 Kartaldan biri olmadığıma göre bir taraftar olarak maç seyretmemden dolayı maç kaybetmemiz gibi bir saçmalık olamaz! Maçı zavallı ben değil sahaya çıkan 11 Kartal kaybetti ve ben de buna görgü tanığı oldum sadece.” Bu iç savaşım tabiî ki şu kaburga kemikleri arasında, hani göbeğin biraz üzerindeki üçgen var ya tam orada işte bir boşluk oluşturuyor. Tüm maç öncesi ve maç esnasında o boşluk ayni şiddetiyle devam ediyor ta ki maçın bitiş düdüğü çalana kadar. Ve ola ki o maçı kaybetmişiz, kimseyi ne duymak ne de görmek isterim. En iyi çözüm her şeyde olduğu gibi bunda da geçerlidir. Kafayı yastığa koyar 15 dakikalığına da olsa uyurum (uyurum gerçekten). Uyandığımda o sinirli halim gitmiştir. Daha sağlıklı kafa yorabiliyorum artık Beşiktaş’ım için. Bir de bunun tersi var ki bu kısmı genelde çoğunluktadır. Ağzım kulaklarımda dört köşe olmuş halde sırasıyla lambaları yakmak, pencereyi açmak, bir keyif kahvesi yapmak, o an kim yakınımdaysa, genelde Halkın Takımı forumu en yakınımda olur, sevincimi paylaşırım sitedeki canlarımla. Yarınım mı?; Yine aynı tas aynı hamam bir sonraki maçı düşünmekle geçer.
İçindekiler
-
▼
2008
(58)
-
▼
Ağustos
(16)
- 2. SAYI /TEMMUZ-2008
- Nasıl olmalı?.../Yumurtakafa YILMAZ
- Kazanma hırsı.../Yumurtakafa YILMAZ
- İyi Beşiktaş'lı.../Şafak BATMAN
- Siyah-Beyaz şafaklar.../Özer ÖZÇETİN
- Bir maç günü.../Namık KARTALOĞLU
- Babalar ve oğulları.../ Utkan ÇALIŞKAN
- Sen mi yaptın?.. /Kemal KICIR
- Bahattin Baba...
- Ya-ya-ya...Şa-şa-şa.../Murat YILDIRIM
- Nasıl bir sevmek.../Samet ALPARSLAN (Eaglesgate)
- Biz bu kenti tribünden sevdik.../Keçi YILMAZ
- Endüstriyel futbol ve sınıfsal durumu.../Onur KANY...
- SÖYLEŞİLER .../Ümit BAYEZİT
- Atölye Cem ÖZEL
- Arka Kapak
-
▼
Ağustos
(16)
24 Ağustos 2008 Pazar
Bir maç günü.../Namık KARTALOĞLU
Etiketler:
beşiktaş,
çarşı,
endüstriyel futbol,
fanzin,
Halkın takımı
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Biz kimiz?
- Halkın Takımı Dergi
- Biz, büyük olmayı "çok" olmak, önüne her geleni ezebilmek, görgüsüz hezeyanlarını tatmin için herşeyin ve herkesin alınıp satılabildiği ortamları yaratıp sonra da oradan beslenmek olan ve tapınılası tek değeri sadece ve sadece "güç" olarak görenlerin yer aldığı tribünün tam karşısında, Eto'o ların,Pluton'ların,Pakistan'lı bebelerin, Irak'lı dedelerin, Latin Amerika'lı işçilerin,siyahların-beyazların,kızılderililerin-eskimoların-çingenelerin,pazar malı ucuz beyaz pamuklusunun üzerine siyah şeritler diktirerek mahalle maçına çıkan veletlerin, o ucuz formayı o velete etiketini koymadan diken komşu teyzenin, topumuzu bize bedeli ruz-ı mahşerde ödenecek bir "borç" karşılığı veren bakkal amcanın, sözün özü "Halkın Takımı" yız.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder