İnsanlar, ilkel dönemlerden bu yana karşılaştığı güçlüklerle mücadele için birlik de hareket etmeye çalışmıştır. Komünal toplumlar da yaşanan bu birliktelikler, beraberinde güçlü olanın daha fazla şeyleri hak ettiği anlamına gelen, alt feodal ilişkilerin oluşmasına sebebiyet vermiştir.
Çeşitli rivayetler olur ki sonuç olarak; o ilkel anlayışlar çeşitli isimler altında günümüze taşınmış ve kişiliği zayıf insanlar genelde (ortamcı) güçlüden yana tavır koymuşlardır.
Bir tarafta azınlıktaki güçlüler;
Bir tarafta çoğunluktaki emekçiler;
Bir tarafta ise hangisi güçlü ise o tarafa yanaşan, küçük burjuva anlayışlar.
Futbol mantalitesini de buna uygun olarak değerlendirebilmek mümkün mü acaba ?
Sadece biraz beyin jimnastiği yeterli olur herhalde.
Hedef şampiyonluk.
Hedef iktidar.
Araç olarak; 22 oyuncu, 3 hakem, bir saha ve ortada tekmelenen bir top.
Kaybeden;
Kaybeder…
Yaşamın her alanı bu kadar acımasız mı?
Ya seyirciler…
Bu maçın sonucunda hangi tarafa sığınacak ?
Başarılı olan takımı beğenme yada beğenmeme gibi bir tercih hakkını kullanabilir mi?
Kullanırsa bunun bedeli ne olur?
Bir paranoya gibi değil mi?
Oysa;
Spor bir oyundan ibaret, güçlü olamasa dahi gönül verilen takıma destek sunulur. Yense de yenilse de fark etmez netice olarak “sevdik be ağbi” açıklaması hepsine yeter.
Peki yaşam biçimimizi neye göre değerlendireceğiz, spor müsabakası gibimi göreceğiz, kaybettiğimiz halde eksiklikleri görmezden gelmemizin bedeli ne ola ki ?
İşte bu soruları sormadan doğrular konusunda bir düşünce birikimine de sahip olamayız.
Kendi yarattığımız putlardan medet ummayı bırakma zamanı geldi de geçiyor.
Kazanım kelimesi hepimiz için farklılıklar içerse de ortaklaştırılan konu, bir şeyin elde edilmesi olarak değerlendirilir.
Örneğin;
Bir babanın ailesinin geçimini temin edecek kadar geliri elde etmesi,
Bir futbol takımının rakip takımı yenmesi,
Bir patronun ihtiyacında fazlasını kazanması hırsı,
Bu ve buna benzer kazanım türleri sıralanır gider.
Oysa şartlar her zaman görecelidir, ihtiyaçlarda öyle.
Sorumlu bir baba aynı zamanda çocuklarını okutmaya çalışmalı ve geleceğe ilişkin birtakım hazırlıklar yapma zorunluluğu taşımalıdır.
Bir futbol takımının tek başına bir müsabakayı kazanmasına başarı denemez beraberinde başarıda sürekliliğin olması ve güven veren bir istikrar yakalanarak şampiyonluğun elde edilmesi gerekir.
Patronların kazanım çabasına gelirsek bu halk arasında daha çok işçi sınıfı düşmanlığı olarak görülür, oysa; oda sürekli bir rekabet halinde olduğundan, “ucuzdan da ucuz, çok dan da daha çok” kazanma zorunluluğu taşır. Nesnel olarak rekabet koşullarından kazanım elde edebilmesini sağlayan unsurun özelliğidir bu.
Başarının elde edilebilmesi süreklilik arz etmez dedik ya inişli çıkışlı bir yol muhtemel olduğu gibi hedeflenen yola ilerlerken tercih edilen yöntemler toplum vicdanında mübah olmayabilir de.
Örneğin bir babanın ailesinin ihtiyaçlarını karşılamaya çalışırken hırsızlığa teşebbüs etmesi gibi.
Bir futbol takımının şampiyon olmak için çeşitli hilelere başvurması gibi.
Bir patronun kazanım uğruna kendi paranoyasını yaratması gibi.
Tabii ki bazılarımız bu fikre katılmadığımızı beyan edeceğiz ve otomatik olarak kendi çelişkilerimizi sunacağız.
O halde dünyada yaşanan bu beğenmediğimiz yönetim sistemini nasıl açıklayabiliriz.
Hiç kimsenin başka birine güveni kalmamış, sürekli bir rekabet ve sürekli bir kazanma arzusu ve devamında istenmeyen çirkinlikler.
Adeta sürü psikolojisini kabullenmişiz, kim nereye sürerse o tarafa akıyoruz.
Hiç kendi insiyatifimizi kullanma iradesini taşıma isteğimiz yok. Adeta insan olmaktan çıkmış bitkisel hayata girmiş bir hasta gibi verilenle yaşıyoruz.
Verilenle yetinen olmadığında ise ona buna yalvaran bir canlıya dönüştürülmeye çalıştırılıyoruz.
Dört bir yanımız su ile coşarken ve suya hükmetmek varken, çıkmışız yağmur duası okuyoruz.
İlkel toplumlardan bu yana kazanımlar elde temek için, güçlüden yana oluyoruz da bir türlü bizden yana olamıyoruz.
Biz kim miyiz ?
Biz Halkız, Halkın Takımıyız.
İçindekiler
-
▼
2008
(58)
-
▼
Ağustos
(16)
- 2. SAYI /TEMMUZ-2008
- Nasıl olmalı?.../Yumurtakafa YILMAZ
- Kazanma hırsı.../Yumurtakafa YILMAZ
- İyi Beşiktaş'lı.../Şafak BATMAN
- Siyah-Beyaz şafaklar.../Özer ÖZÇETİN
- Bir maç günü.../Namık KARTALOĞLU
- Babalar ve oğulları.../ Utkan ÇALIŞKAN
- Sen mi yaptın?.. /Kemal KICIR
- Bahattin Baba...
- Ya-ya-ya...Şa-şa-şa.../Murat YILDIRIM
- Nasıl bir sevmek.../Samet ALPARSLAN (Eaglesgate)
- Biz bu kenti tribünden sevdik.../Keçi YILMAZ
- Endüstriyel futbol ve sınıfsal durumu.../Onur KANY...
- SÖYLEŞİLER .../Ümit BAYEZİT
- Atölye Cem ÖZEL
- Arka Kapak
-
▼
Ağustos
(16)
24 Ağustos 2008 Pazar
Kazanma hırsı.../Yumurtakafa YILMAZ
Etiketler:
beşiktaş,
çarşı,
endüstriyel futbol,
fanzin,
Halkın takımı
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Biz kimiz?
- Halkın Takımı Dergi
- Biz, büyük olmayı "çok" olmak, önüne her geleni ezebilmek, görgüsüz hezeyanlarını tatmin için herşeyin ve herkesin alınıp satılabildiği ortamları yaratıp sonra da oradan beslenmek olan ve tapınılası tek değeri sadece ve sadece "güç" olarak görenlerin yer aldığı tribünün tam karşısında, Eto'o ların,Pluton'ların,Pakistan'lı bebelerin, Irak'lı dedelerin, Latin Amerika'lı işçilerin,siyahların-beyazların,kızılderililerin-eskimoların-çingenelerin,pazar malı ucuz beyaz pamuklusunun üzerine siyah şeritler diktirerek mahalle maçına çıkan veletlerin, o ucuz formayı o velete etiketini koymadan diken komşu teyzenin, topumuzu bize bedeli ruz-ı mahşerde ödenecek bir "borç" karşılığı veren bakkal amcanın, sözün özü "Halkın Takımı" yız.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder