www.halkintakimi.com fanzinidir

20 Ekim 2008 Pazartesi

Ordan.../Namık KARTALOĞLU

Bu yazımda da beni anlatacağım; bir başka pencere, bir başka gözle ben. Halkın Takımı Dergisindeki önceki yazılarımda yine beni ve şehrimi az çok tanıtmaya çalışmıştım. Şimdikinde biraz daha derinine gideyim; şehrin çekirdeğine, yani Hasan Çelebi, Kaleboğazı, ve Kanlıkuyu’ ya.
Şehri inşaa edenden başlayayım;
Usta İbram ( Usta Yane); bir Ermeniydi, Evlerimizi karadaştan (siyah Karacadağ Taşı) o inşaa ederdi. Evinin bahçesinde her türlü baharatı yetiştirirdi ve kocakarı ilaçları yapardı onlarla. Kollarımız top oynarken kırıldığında direk o ve kardeşi müdahale eder kollarımızı tamir ederlerdi. Kardeşiyle birlikte müzmin bekar, hiç evlenmeden yaşamını sürdürüyordu. Kimse evde kalmış kızlarını bile vermedi onlara. Sevilmiyor değillerdi, çokta sevilir ve sayılırlardı ama iş evlenme olayına geldi mi tıkanırdı herşey ve onlar da hiç evlenmeden öldüler.

Tenekeci Yaşar; Tenekeci yaşar şehrimizin soba ve soba borularını tamir eder, damlarımızdaki yağmur birikintisini aşağı aktaran ”cortin” lerimizi yapardı. Şehrimizin eğlence kaynağıydı. Her seçimde Belediye Başkanlığına adaylığını koyar ve aldığı oy da 3 (yazıyla üç) ten fazla olmazdı. Buna çok içlenirdi. İçlenmesinin sebebi de oyların biri kendisinin diğeri sadık eşinin olduğu belli de üçüncüsü hangi orospu çocuğunun onu bilemediğindendi.

Kalaycı zifkar( Zülfikar); bakırlarımıza yeniden hayat verirdi; kendi halinde geldi ve gitti.
Hamamcı Alo(Ali); eski döküntüler ve çöp yakarak ısıtırdı hamamı ama daima sıcaktı o göbek taşı. Son kez kadınlar hamamına gittiğimde Müzzeyen abla (hamamcı alo nun karısı) “Bir dahaki gelişinde babana da de o da gelsin” demişti. Her Müzzeyen ablayla karsılaştığımda yüzüm kan çanağı olur yıllar sonra.

Berber Neşat; en nefret ettiğim isimdi. Babam tembih etmişmiş oğullarımı yakaladığın gibi saçlarını üç numara kes diye. Bu da kolumuzdan tutar sandalyeye oturturdu ve başlardı saçımızı o yağsız makinesiyle yolmaya. Makinenin dişleri kör olduğundan resmen çeker yolardı. Biz berber koltuğunda oturamadık hiç çocukken; hep havalarda uçuşurduk can acısından.

Marangoz Hüsen( Hüseyin); sağır Hüsen diğer adıyla. Mobilyalarımızı ( neydi ki? Raf, kapı, pencere bir de buzdolabı olmadığı için teldolap) yapardı ve derdimizi anlatmak için gırtlağımızı patlatırdık.

5 sinemamızdan birinin sahibi Ahmet Amromi (kulaksız Ahmet) kirvemdi ve arkadaşlarımızın babasıydı. Oğlu Vedat gece sokağa çıkmaya korkardı. Onu eve uğurlamak başlı başına bir maceraydı. Eve koşarken ya şarkı söylerdi ya da sayardı “bir, iki, üç… On ve ulaştımmmmmm!.. sesini duyduğumuzda içeri, evimize anca girerdik.
Sinema eğlencesinin tamamlayıcısı da Leblebici Mahmut’tu. Taze sıcak leblebi, fıstık, kabak, kavun, karpuz veya ayçiçek çekirdeklerimiz ondan temin edilirdi.

Manav, kasap, terzi, kırtasiyeci, iğneci, lokantacı, pastanecilerimiz vardı. Hiçbiri çok para kazanayım da zengin olayım düşüncesinde değillerdi veya ben hiç birinin zengin olduğunu duymadım, görmedim. Sadece evlerini geçindirme ve çocuklarını okutma derdindeydiler ve bunların işyerleri genelde 3x3 metre büyüklüğündeydi yani adı üstünde küçük esnaftılar, zanaatkardılar.

Şimdi o insanların yaşama şansları yok; o insanların yaptığı işleri şimdi hipermarketler, şirket grupları yapıyor. Migros, Tansaş ve bunun gibi yerlerden gidip leblebini de alıyorsun, etini de, sütünü de… Duvar için çimentonu da alıyorsun, mutfak için musluğunu da, pencere için de camı da. Zaten Demirdöküm soba olayını kaldırdı, yani endüstri sanatı da Zanaati da alıp bitirdi.

İşte bunlardır bizim Futbol Endüstrisine karşı olmamıza sebep. Yarın MTCK Bank Arena Stadına ( Şeref Bey) girdiğimizde üzerimizde metal giysilerle ve pille çalışır hale gelmeyelimdir derdimiz.
Siper et göğsünü, dursun bu hayasızca akın!

Hiç yorum yok:

Biz kimiz?

Biz, büyük olmayı "çok" olmak, önüne her geleni ezebilmek, görgüsüz hezeyanlarını tatmin için herşeyin ve herkesin alınıp satılabildiği ortamları yaratıp sonra da oradan beslenmek olan ve tapınılası tek değeri sadece ve sadece "güç" olarak görenlerin yer aldığı tribünün tam karşısında, Eto'o ların,Pluton'ların,Pakistan'lı bebelerin, Irak'lı dedelerin, Latin Amerika'lı işçilerin,siyahların-beyazların,kızılderililerin-eskimoların-çingenelerin,pazar malı ucuz beyaz pamuklusunun üzerine siyah şeritler diktirerek mahalle maçına çıkan veletlerin, o ucuz formayı o velete etiketini koymadan diken komşu teyzenin, topumuzu bize bedeli ruz-ı mahşerde ödenecek bir "borç" karşılığı veren bakkal amcanın, sözün özü "Halkın Takımı" yız.

İzleyiciler

online ziyaretçiler

Halkın Takımı Dergisi 1. sayı

Halkın Takımı Dergisi 1. sayı
Mayıs-2008

Halkın Takımı Dergisi 2. sayı

Halkın Takımı Dergisi 2. sayı
Temmuz-2008

Halkın Takımı Dergisi 3. sayı

Halkın Takımı Dergisi 3. sayı
Eylül-2008

Halkın Takımı Dergisi 4. sayı

Halkın Takımı Dergisi 4. sayı
Kasım-2008

Halkın Takımı Dergisi 5. Sayı

Halkın Takımı Dergisi 5. Sayı
Mart/2009
Web Stats