Günümüzde futbol iyiden iyiye mekanikleşmeye başladı. Takımlar kurulu bir makine gibi artık. Oyun içerisinde kimin ne yapacağı sıkı sıkıya belletiliyor çalıştırıcılar tarafından. Sahada aman vermeyen, dişe diş, kora kor bir mücadele hüküm sürüyor. Bu yüksek yoğunluklu çatışmaya ayak uydurabilmek için daha bir fizik gücüne dayalı, daha bir hızlı oyunlar oynamak zorunda kalıyor takımlar. Yüksek tempo ve sertlikse oyuncuların düşünme süresini kısaltıyor. Futbolcular artık kısa zaman içinde, eskiye nazaran daha çabuk ve hatasız tercihlerde bulunmak zorundalar. Hem rakibini hem topu hem de arkadaşını aynı anda düşünerek bitirici hareketi yapmak... Olağanüstü bir zorluk...Çünkü her an sizi ısıracak, en az sizin kadar çevik rakiplerle boğuşmak mecburiyetiniz var. İşte bu yüzden,sihirbazlara taş çıkartacak çalım ve hareketleri çok ender olarak görebiliyoruz artık. Fantezi hareketlere kalkışan oyuncular, anında kayalara çarpan dalgalar gibi vurup, dağılıyorlar genellikle.
Gerçi her şeye rağmen yüksek tempoya ayak uydurmuş C. Ronaldo, Messi, Kaka, Ronaldinho gibi fantastik oyuncular da var çok şükür ki hala göz zevkimizi okşayan oyuncuları izleyebiliyoruz. Bu sebeplerden dolayıdır ki mücadeleyi sevmeyen, teknik kapasitesi yüksek, top ayağına gelirse bir şeyler yapmaya çalışan oyuncular için yeni bir mevkii icat edildi. Kimilerinin "10 numara "kimilerininse "Forvet arkası" dedikleri pozisyondan bahsediyoruz.
Bu mevki en çok da ülkemizde rağbet görüyor her halde. 10 numara ya da forvet arkası denen bu mevkii, takımın en yetenekli ama aynı zamanda da en tembel oyuncusu için uydurulmuş bir mevkii. Tüm takım onun yüzünden kapasitelerinin üzerine çıkarak oynamak zorunda. Kısacası diğer on oyuncu 10 numara denen beyzadeyi sırtlarında taşımak zorundalar. Bu 10 numara da bir-iki hareket yapacak ve maçı çevirecek, bu beklentiden dolayı da asla oyundan çıkarılamayacak; takımı bir kişi eksik bırakmak pahasına. Oyun onun üzerine kurulacak, en fazla alkışı o alacak, en çok onun forması satılacak, kısacası onunla da olmayacak, onsuz da... Ancak bu tarz oyuncuların, yani teknik becerisi yüksek fakat oyunun sadece hücum yönünü oynayan oyuncuların devrinin kapandığını da görmeliyiz artık. Bu oyuncuları izlemek, estetik hareketleri görmek adına elbette büyük bir zevk ama takım oyununun aksamasına yol açtıkları da bir gerçek.
İşte bu tarz oyuncuların açtıkları gedikleri kapamak için yeni bir mevkii daha icat olundu:"Ön libero"... Bu mevkiin oyuncuları ise 10 numaranın tersine tekniği az, fiziği kuvvetli, mücadele gücü yüksek oyuncular olmak zorunda. Topu kullanmaları beklenmiyor onlardan. Rakibi durdurup oyunlarını bozmaları, top kapmaları yeterli. Daha sonra da topu en yakın arkadaşlarına verip kurtuluyorlar. Hatta ön liberonun biri de kesmiyor ikincisi sürülüyor sahaya çoğu zaman. Genellikle dörtlü olarak kurulan defansın hemen önünde mevziileniyorlar. Top yapıp oyunun yönetimine katılanları ise parmakla gösterilecek kadar az ve büyük takımlar tarafından kapılıveriyorlar zaten.
Ön liberolu oyun rakibin üstünlüğünü kabul etmek anlamına geliyor aslında. Böylece rakibin hareket alanı daraltılıp topu kullanamaz hale getirilmek hedefleniyor. Zaten günümüzün tatsız, pozisyonsuz maçlarını izlememizin baş nedeni de işte bu oynamaya çalışmak yerine rakibi oynatmamak felsefesine dayalı defansif kurgular. Hele ki defansınızı iki ön libero ile desteklersiniz izleyiciler için tam bir eziyete dönüşür o maç. İşin aslına bakılırsa hem on mumara hem de ön libero pozisyonunda oynayan oyuncular orta saha oyuncuları ancak oyun içindeki davranışları ve pozisyon almalarıyla on numaralar forvet, ön liberolar ise defans oyuncusu görünümüne bürünüyorlar. Şahsen bu oyunculardan birinin hücum, diğerininse savunma anlamında takımlarını yalnız bıraktıklarını düşünüyorum. Bir takım başarılı olmak istiyorsa 10 numara, ön libero mevkiilerini çöpe atmalı. Günümüzün orta saha oyuncuları, oyunun her iki yönünü de sergileyebilen, komple oyuncular olmak zorunda. Aksi halde orta sahasında Lampard, Essien bulunan bir takıma, Alex ve Maldonado'nuzla pozisyon dahi bulamadan elenirsiniz.Ya da Lincoln'ün arkasındaki M.Topal, Ayhan gibi oyuncularla bir arpa boyu yol gidemezsiniz. Elde edilenler de geçici, tesadüfi başarılar olur.
Artık bu noktaya gelindikten sonra,eskisi gibi temposuz,ağır oyunlar görmek istemiyoruz ancak nostaljik zamanların yumuşak bileklerinin marifetlerini de izlemek arzusundayız. Bunun çaresi de hem estetik süslemelerle oyunu zenginleştirebilen hem de oynadığı pozisyonda zaafiyete sebebiyet vermeyecek kadar oyuna giren oyuncular yetiştirmekten geçiyor.
Bu gerçekten olabilir mi? Ya da bunu yapabilen kaç oyuncu yetiştirilebilir? Bunu da zaman gösterecek ama doğrusu yüksek tempoyu düşürmeden, spektaküler oyuncular izlemek istiyorsak buna mecburuz.
Gerçi her şeye rağmen yüksek tempoya ayak uydurmuş C. Ronaldo, Messi, Kaka, Ronaldinho gibi fantastik oyuncular da var çok şükür ki hala göz zevkimizi okşayan oyuncuları izleyebiliyoruz. Bu sebeplerden dolayıdır ki mücadeleyi sevmeyen, teknik kapasitesi yüksek, top ayağına gelirse bir şeyler yapmaya çalışan oyuncular için yeni bir mevkii icat edildi. Kimilerinin "10 numara "kimilerininse "Forvet arkası" dedikleri pozisyondan bahsediyoruz.
Bu mevki en çok da ülkemizde rağbet görüyor her halde. 10 numara ya da forvet arkası denen bu mevkii, takımın en yetenekli ama aynı zamanda da en tembel oyuncusu için uydurulmuş bir mevkii. Tüm takım onun yüzünden kapasitelerinin üzerine çıkarak oynamak zorunda. Kısacası diğer on oyuncu 10 numara denen beyzadeyi sırtlarında taşımak zorundalar. Bu 10 numara da bir-iki hareket yapacak ve maçı çevirecek, bu beklentiden dolayı da asla oyundan çıkarılamayacak; takımı bir kişi eksik bırakmak pahasına. Oyun onun üzerine kurulacak, en fazla alkışı o alacak, en çok onun forması satılacak, kısacası onunla da olmayacak, onsuz da... Ancak bu tarz oyuncuların, yani teknik becerisi yüksek fakat oyunun sadece hücum yönünü oynayan oyuncuların devrinin kapandığını da görmeliyiz artık. Bu oyuncuları izlemek, estetik hareketleri görmek adına elbette büyük bir zevk ama takım oyununun aksamasına yol açtıkları da bir gerçek.
İşte bu tarz oyuncuların açtıkları gedikleri kapamak için yeni bir mevkii daha icat olundu:"Ön libero"... Bu mevkiin oyuncuları ise 10 numaranın tersine tekniği az, fiziği kuvvetli, mücadele gücü yüksek oyuncular olmak zorunda. Topu kullanmaları beklenmiyor onlardan. Rakibi durdurup oyunlarını bozmaları, top kapmaları yeterli. Daha sonra da topu en yakın arkadaşlarına verip kurtuluyorlar. Hatta ön liberonun biri de kesmiyor ikincisi sürülüyor sahaya çoğu zaman. Genellikle dörtlü olarak kurulan defansın hemen önünde mevziileniyorlar. Top yapıp oyunun yönetimine katılanları ise parmakla gösterilecek kadar az ve büyük takımlar tarafından kapılıveriyorlar zaten.
Ön liberolu oyun rakibin üstünlüğünü kabul etmek anlamına geliyor aslında. Böylece rakibin hareket alanı daraltılıp topu kullanamaz hale getirilmek hedefleniyor. Zaten günümüzün tatsız, pozisyonsuz maçlarını izlememizin baş nedeni de işte bu oynamaya çalışmak yerine rakibi oynatmamak felsefesine dayalı defansif kurgular. Hele ki defansınızı iki ön libero ile desteklersiniz izleyiciler için tam bir eziyete dönüşür o maç. İşin aslına bakılırsa hem on mumara hem de ön libero pozisyonunda oynayan oyuncular orta saha oyuncuları ancak oyun içindeki davranışları ve pozisyon almalarıyla on numaralar forvet, ön liberolar ise defans oyuncusu görünümüne bürünüyorlar. Şahsen bu oyunculardan birinin hücum, diğerininse savunma anlamında takımlarını yalnız bıraktıklarını düşünüyorum. Bir takım başarılı olmak istiyorsa 10 numara, ön libero mevkiilerini çöpe atmalı. Günümüzün orta saha oyuncuları, oyunun her iki yönünü de sergileyebilen, komple oyuncular olmak zorunda. Aksi halde orta sahasında Lampard, Essien bulunan bir takıma, Alex ve Maldonado'nuzla pozisyon dahi bulamadan elenirsiniz.Ya da Lincoln'ün arkasındaki M.Topal, Ayhan gibi oyuncularla bir arpa boyu yol gidemezsiniz. Elde edilenler de geçici, tesadüfi başarılar olur.
Artık bu noktaya gelindikten sonra,eskisi gibi temposuz,ağır oyunlar görmek istemiyoruz ancak nostaljik zamanların yumuşak bileklerinin marifetlerini de izlemek arzusundayız. Bunun çaresi de hem estetik süslemelerle oyunu zenginleştirebilen hem de oynadığı pozisyonda zaafiyete sebebiyet vermeyecek kadar oyuna giren oyuncular yetiştirmekten geçiyor.
Bu gerçekten olabilir mi? Ya da bunu yapabilen kaç oyuncu yetiştirilebilir? Bunu da zaman gösterecek ama doğrusu yüksek tempoyu düşürmeden, spektaküler oyuncular izlemek istiyorsak buna mecburuz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder