www.halkintakimi.com fanzinidir

20 Ekim 2008 Pazartesi

Kayıp kentin eskicisi.../Şafak BATMAN

Bir gece önce pek de iyi uyuyamadığından gözleri uyku dolu yatağında doğruldu Mehmet. Duvardaki saate baktı; öğlen olmuştu. “Lan yine geç kalıcam” diye söylenip telaşla kalktı yatağından. Mutfağa yöneldi. Niyeti kahvaltı yapmaktı ancak dolabın halini görünce vazgeçti. ‘Semtte birşeyler atıştırırım’ diye düşündü; zaten geç kalmıştı. Aceleyle siyah pantolonunu giyip üstüne de geçen sene seyyar satıcıdan alıp sponsor reklamını kapattığı formasını geçirdi ve yola koyuldu Mehmet.

Minibüsle Beşiktaş’a geldi. İndiğinde farketti ki garip birşeyler var semtte, bir yabansılık sanki… Kazan’a doğru yönelip biraz yürüdü ve öylece kalakaldı. Gözlerine inanamıyordu.
KAZAN YERİNDE YOKTU?!..
Gözlerini oğuşturup tekrar baktı… Kazan’ın olması gereken yerde lüks bir restaurant vardı şimdi. ”Allah Allah” dedi içinden, “Ne zaman yıktılar da bunu ne zaman yaptılar?” Kendini toparlamaya çalışarak; “Parka çıkayım, bizimkiler ordadır şimdi” diye düşünüp Şairler’e yöneldi. Tam Akaretler yokuşunun başında üniformalı biri arkadan koluna yapışıverdi. Dönüp baktı, residenceların güvenliğiydi kolunu tutan.

”Buradan geçemezsin birader” dedi tok bir sesle güvenlik. Mehmet anlamadı güvenliğin söylediğini. Parka giderken her zaman kulandığı yoldan gidiyordu çünkü... “Neden?” diye sordu merakla . “Neden geçemez mişim?”

Residenceların güvenliği için caddeden geçişi kontrollü hale getirmişler; her isteyen öyle elini kolunu sallayarak geçemiyormuş artık Akaretlerden. “Arka sokaklardan dolaşıp biran önce parka gitmeliyim; biramı içerken olanları anlatırım bizimkilere” diye düşündü. Telaşla yürüyüp parkın önüne çıktı. Bu sırada gözü kulüp binasına takıldı. Kapıdaki Beşiktaş yazısı da yok olmuştu. Binaların üzerinde ise büyük bir firmanın tabelası vardı.”Olamaz!” dedi Mehmet, “Kulüp binasını da satmış olamazlar”

Koşarak Şairler parkına girdi ama kimse yoktu. “Geç mi kaldım acaba?” diye düşündü. Gözü parkta devriye gezen güvenliklere takıldı; ellerinde bira şişesi olan iki kişiyi kollarından tutmuş götürüyorlardı. Çok korkmuştu Mehmet. “Kabus mu lan bu?” diye söylendi ürkerek.. Hızla parktan çıkıp stada yöneldi. Dolmabahçe’den hızlı hızlı yürümeye başladı stada doğru. Dolmabahçe aynı Dolmabahçe’ydi ama yine de bir gariplik seziyordu Mehmet. Sokakta hiç seyyar satıcı görünmüyordu; karnımı doyururum diye düşündüğü köftecilerin hiç biri yoktu piyasada. Hızla yürümeye devam etti. Stada az kalmıştı. “Köşeyi döner dönmez mabedi görücem, uyanacam bu kabustan ve herşeyi unutacam…” diye avutmaya çalıştı kendini.

Gelmişti İnönü’ye. Kafasını kaldırdı, stada doğru baktı. Gözleri büyüdü, soğuk ter boşandı sırtından. Bayılacakmış gibi oldu Mehmet. Gözlerine inanamıyordu.
İNÖNÜ’DE YOKTU!.

Bilgisayarlarda gördüğü o modern stadlardan birini İnönü’nün üstüne yapıştırıvermişlerdi sanki . Çok görkemli ve modern bir stad heyüla gibi tam karşısında yükseliyordu Mehmet’in. Neye uğradığını şaşıran Mehmet dört ayrı aramadan geçip stada anca girebildi.
Girişteki güvenlikler numaralı okları takip ederek yerini bulabileceğini söylediler. Sadece kafasını sallayabildi çünkü hala şoktaydı.

Stadın içi mükemmel görünüyordu. Üstü tamamen kapalıydı. Işıklandırmalar, rengarenk reklam panoları, ayarlı yumuşacık koltuklar… Şaşkın şaşkın ilerleyip tam önündeki koltuğa oturmak üzereydi ki yanda oturanlar o koltuğun sahibinin olduğu konusunda Mehmet’i sertçe uyardılar. Biletinde numarası yazılı koltuğu arayıp buldu ve ağır ağır çöktü yerine. Şaşkın şakın etrafını incelemeye koyuldu.

Staddaki insanlar başka başka insanlardı. Tanıdığı tek bir yüz göremedi; Mehmet’in arkadaşlarından hiçbiri statta yoktu. Büfelere doğru baktı, lüks restaurantlar gibiydi. Birşeyler atıştırmak niyetiyle büfeye doğru ilerlerken tabeladaki fiyatları gördü, anında vazgeçti. “Zaten çok aç değilim” diyerek güldü, tekrar yerine oturdu.

Maç başlamak üzereydi ama statta henüz çıt çıkmıyordu. Herkes oturuyor, yanındakiyle muhabbet ediyor ya da elinde birşeyler habire atıştırıp duruyordu. Çevresindeki insanları incelemeye başladı. Hemen herkeste yeni çıkan renkli renkli formalardan, atkılardan, lisanslı bayraklardan vardı. Kendi görünüşü aklına geldi birden; onca insanın ortasında leke gibi duruyor olmalıydı. “Herkes bana bakıyordur şimdi” diye düşündü, koltuğunda biraz daha büzüldü, küçüldü, minnacık kaldı.

Nihayet maç başlamıştı.Tribünlerden bir alkış fırtınası koptu ki “Oh be!.. İşte başlıyoruz” diye düşündü Mehmet ama o da ne?! Alkışlar aniden kesiliverdi; hakemin keskin düdük sesiyle birlikte herkes sessizce maçı izlemeye koyulmuştu. Sahada muhteşem bir oyun oynanıyordu ama tribünlerdeki insanlar öylece izliyorlardı… Ne bir tezahürat, ne bir şarkı, ne bir marş… Derken müthiş bir gol. Yine bir alkış fırtınası koptu statta ve sonrasında yine aynı sessizlik.

Mehmet hala şoktan çıkamamışken ilk devre bitti. Takımlar soyunma odalarına doğru gidiyorlardı ki stad birden tenhalaşıverdi. Herkes kafelere doğru akıyordu. Yerinden
kalktı, “biraz dolaşayım bari” demişti ki yanında stad güvenlikleri bitiverdi. Üzerinde korsan ürün olduğu için onu dışarı çıkaracaklarını söylediler. “Bu kadarı da fazla” dedi Mehmet; bağırmaya başladı. Güvenlikler Mehmet’in koluna girip çıkışa doğru sürüklemeye başladılar. Güvenliklerle Mehmet arasında bir boğuşma başladı. Bağırıyordu Mehmet, avazı çıktığınca bağırıyor, bağırıyor, bağırıyor…

Boğuluyordu ki gözlerini açtı Mehmet; hala kendi odasındaydı. Saate baktı henüz öğlen bile olmamıştı. Derin bir Oh çekti, belli belirsiz mırıldandı; “kabusmuş lan “
Rüya gibi stadını rüyasında görmüştü Mehmet. Rüyası bile dayanılmazdı. Endüstriyel futbol modern stadyumlarla, yıldız transferlerle gözleri boyayarak, kar hırsıyla tribünlere ,taraftara, mahalledeki çocuğun topuna, üstündeki pazar işi formaya saldırmaya devam ediyor. Spor alanlarını daha fazla kar edecek tezgahlara dönüştürmeye, bu oyunu oyun olmaktan çıkarmaya devam ediyor. Bizler taraftar olarak elbette daha iyi koşullarda maç izlemeyi hak ediyor ve mevcut koşullardan şikayet ediyoruz. Spor alanlarının daha konforlu, daha insani koşullarda olmasını talep ediyoruz ancak; spor alanlarının emekçilere, öğrencilere, sıradan insanlara kapatılmasına ve daha elit müşteri/seyirciler yaratılmasına karşıyız. Taraftarın taraftar olmaktan çıkartılıp seyirciye, müşteriye dönüştürülmesi operasyonunun önemli bir ayağı olan yeni stad projelerine müdahale edebilecek güç yine o tribünleri dolduran binlerce taraftarın kendisidir.

Endüstriyel futbolun pazarlamacılarına,
gözleri kar hırsıyla dolu futbol tüccarlarına, pastanın başında en büyük dilimi kapma mücadelesi verenlere, oyunu oyun olmaktan çıkaranlara karşı “Biz buradayız !..”diyelim.
Marşlarımızla, tezahüratlarımızla, şarkılarımızla, pankartlarımızla ve sloganlarımızla haykıralım “BİZ VARIZ !”
(önceki sayfadan devam…)
Endüstriyelleşmeye karşı duyguları topluyoruz.

Kaybolmuş bir kentin eskicisiydi
Makineleşmeye karşı duyguları topluyordu
Kaybolmuş bu kentin sokaklarında
Torbasında umut
Torbasında insana dair ne varsa

Yalnız değilsin eskici
Bir sabah güneş doğar
Sevgiden tuğlalarla
Yeniden kurarız bu kenti


Bu kent yorgun düşmüş bunca acıya
Yeni bir güne başlıyor umarsızca
Bir tek eskici düşmüş yollara
Torbasında umut
Torbasında insana dair ne varsa

Şiir: H.Eroğlu-M.kahraman

Hiç yorum yok:

Biz kimiz?

Biz, büyük olmayı "çok" olmak, önüne her geleni ezebilmek, görgüsüz hezeyanlarını tatmin için herşeyin ve herkesin alınıp satılabildiği ortamları yaratıp sonra da oradan beslenmek olan ve tapınılası tek değeri sadece ve sadece "güç" olarak görenlerin yer aldığı tribünün tam karşısında, Eto'o ların,Pluton'ların,Pakistan'lı bebelerin, Irak'lı dedelerin, Latin Amerika'lı işçilerin,siyahların-beyazların,kızılderililerin-eskimoların-çingenelerin,pazar malı ucuz beyaz pamuklusunun üzerine siyah şeritler diktirerek mahalle maçına çıkan veletlerin, o ucuz formayı o velete etiketini koymadan diken komşu teyzenin, topumuzu bize bedeli ruz-ı mahşerde ödenecek bir "borç" karşılığı veren bakkal amcanın, sözün özü "Halkın Takımı" yız.

İzleyiciler

online ziyaretçiler

Halkın Takımı Dergisi 1. sayı

Halkın Takımı Dergisi 1. sayı
Mayıs-2008

Halkın Takımı Dergisi 2. sayı

Halkın Takımı Dergisi 2. sayı
Temmuz-2008

Halkın Takımı Dergisi 3. sayı

Halkın Takımı Dergisi 3. sayı
Eylül-2008

Halkın Takımı Dergisi 4. sayı

Halkın Takımı Dergisi 4. sayı
Kasım-2008

Halkın Takımı Dergisi 5. Sayı

Halkın Takımı Dergisi 5. Sayı
Mart/2009
Web Stats