Sanıyorum epeyidir bir duyguya haksızlık etmekteyiz. Neredeyse, beşinciden sonra gelen altıncı kız çocuğu benzeri bir ihmale uğratmaktayız sanki. Tevekkül ile geçmekte ya yıllarımız. Sabretmekte, umut etmekte, ertelemekteyiz ya hep… Anlayışla karşılayıp, olgun davranmaktayız ya, şöyle bir durum çıktı ortaya; bir lokma için uygun bir ense arayanın aklına hemen biz geliverir olduk… Endüstriyel futbolun “terbiye etme” anlayışının mahkûmu oluverdik farkına bile varamadan…
Evet; “isyan” üzerine konuşmaktayım.
Sorumluluk anlayışını sosyalleştirip tribün geneline yaymak üzerine epeyi bir yol kat ettiği tartışmasız Beşiktaş taraftarının isyanı üzerine. Bilinçli bir taraftar kitlesi olarak varlığı ile takımına etkili bir destek sunan, gerektiği anda takımı ateşleyip harekete geçiren, kelimenin tam anlamıyla on ikinci adam işlevini gören bir taraftar kimliği bu sözünü ettiğim. Öfkesini kontrol edebilen, edemeyenler üzerinde etkili bir otokontrol kuran ve dolayısıyla destek olayım derken köstek olmanın önüne geçebilen… Lakin, bu vurgunun dozunu ağır kaçırıp terazinin öbür kefesini çok ihmal ediyoruz galiba. Beşiktaş İnönü stadı gelen her konuk takım için zevkli bir maç yapabileceği ortam haline gelmiş durumda sanki.
Beşiktaş taraftarının her kesim tarafından kabul edilen yaratıcı kimliği ile terazinin diğer kefesini de doldurmasının zamanıdır. Doğru protesto yöntemlerini bulup geliştirmek artık bir ihtiyaç haline gelmiştir. Hakaret ve tehdit içermeyen bir hiddete, şiddet içermeyen bir isyana ihtiyaç bulunmaktadır. Nasıl ki takıma verilen destek tüm stadın kolektif çabası ile işe yarar hale geliyorsa, yanlışlıklara karşı verilen tepki de ancak ortak bir tavrın, tek bir sesin eseri olursa muhatabına ulaşabilecektir. Protesto yöntemlerinin geliştirilip zenginleştirilmesi ve taraftar öfkesinin kabardığı anlarda uygulamaya konulmasının çok yönlü kazanımlar getireceği aşikardır. Öncelikle, taraftarın dev bir koro halinde, ortak aklın ürünü olarak ortaya koyduğu bir protesto kendi takımımız içinde bir kenetlenme sağlayacaktır. Bunun eksikliğini sanıyorum hepimiz fark etmekteyiz. En yakın örneği Sivas maçında yaşandı hatırlarsınız. Üç dört Sivas’lı oyuncu Serdar Özkan’ı taç çizgisinin üzerinde tartaklarken ne kadar az sayıda takım arkadaşının, ne kadar sonra kendisine sahip çıktıkları hiçbirimizin gözünden kaçmadı. Hele geçen sene Bursa maçı sonrasında Egemen’in yine Serdar Özkan’ı tokatlarken yanında bir tek takım arkadaşının olmadığını gösteren o fotoğraf karesini hatırlamak bile hüzün verici. Dolayısıyla, gol atılınca veya galip gelinince paylaşılan sevinç kadar, saha içindeki zor zamanlarında arkadaşlarına sahip çıkan bir dayanışma ruhunun hızla gelişmesi gerekmektedir. Bunu sağlayacak önemli unsurların başında aidiyet duygusu gelir. Yıllardır transfer döneminin şampiyonu olmak saçmalığı, oyuncuların ve taraftarın önemsediği ve benimsediği kimi futbolcuların insani ve mesleki değerler hiçe sayılarak gönderilmiş olmaları, kalanlar içinde bir çekingenlik ve mesafe duygusunun oluşmasına yol açtı. Binlerce taraftarın, takımın içine düştüğü zor zamanlarda ortak akıl ile hareket ediyor olması, futbolcuda da ciddi bir güven duygusunun oluşmasına katkı sağlayacaktır. Kendisini bulunduğu yere ait hissetmesini kolaylaştıracak ve bu aşınmanın giderilmesine yardımcı olacaktır...
Kolektif protestonun bir başka sonucu ise, bireysel tepkilerin azalmasını sağlamakta kendini gösterecektir. Böylelikle, hâkim olunamayan öfkenin bir sonucu olarak sahaya paraydı, çakmaktı ve hatta ayakkabıydı atmaya gerek kalmayacaktır. Bilinecektir ki, saha içinde yaşanan bir haksızlığın hesabı binlerce taraftarın tepkisi ile derhal sorulacaktır. Kendisine ve öfkesine hâkim olamayan birkaç kişinin, aylara hatta yıllara yayılan emekleri heba etmesinin büyük ölçüde önüne geçilebilecektir. Bireysel tepki gösterilerinin hiçbir işe yaramadığı herkesin ortak kabulü ise,
kendilerini ve öfkelerini kontrol edemeyen veya kahraman olmak isteyen bireylerin cesaretlerinin mutlaka kırılması sağlanmalıdır. Bunun en önemli yollarından birisi de bireyselliği reddeden ya da ona gerek bırakmayan kolektif tepki organizasyonlarıdır.
Ortak isyan ve protestonun gücü, herkesin haddini bilmesini de sağlayacaktır. Beşiktaş İnönü Stadında, on binlerce Beşiktaş taraftarının önünde hiç kimse, Beşiktaş takımının kaptanını tartaklamaya cüret ve cesaret edemeyecektir. Hiç kimse bu tür davranışlarla Beşiktaş taraftarını kışkırtarak, Beşiktaş’ı taraftarından kopartacak cezalara yol açacak bireysel öfke patlamalarından medet umamayacaktır.
Son zamanlarda, gerek bireyler üzerinde ve gerekse takım hakkında uygulanan ceza yaptırımları, bir ölçüde Beşiktaş taraftarının isyancı/protestocu yanını törpülemiş gibi görünüyor. Yeni cezalardan haklı olarak çekinen taraftar, saha içine dönük müdahalesini tek ayaklı yani takımına destekten ibaret olarak sürdürmekte. Oysa ki Beşiktaş taraftarı, ceza yaptırımına sebebiyet vermeyecek protesto yöntemlerini geliştirebilecek yaratıcılığa sahip. Haksızlıkların ve yanlışlıkların uygar bir tavır içinde hesabını sorabilmek için anında organize olabilmenin pratiği sağlanmalıdır. Bu eksiklik giderildiğinde, tribünde taraftar, saha içinde takım iki ayağının üzerinde daha sağlam durabilecektir.
Evet; “isyan” üzerine konuşmaktayım.
Sorumluluk anlayışını sosyalleştirip tribün geneline yaymak üzerine epeyi bir yol kat ettiği tartışmasız Beşiktaş taraftarının isyanı üzerine. Bilinçli bir taraftar kitlesi olarak varlığı ile takımına etkili bir destek sunan, gerektiği anda takımı ateşleyip harekete geçiren, kelimenin tam anlamıyla on ikinci adam işlevini gören bir taraftar kimliği bu sözünü ettiğim. Öfkesini kontrol edebilen, edemeyenler üzerinde etkili bir otokontrol kuran ve dolayısıyla destek olayım derken köstek olmanın önüne geçebilen… Lakin, bu vurgunun dozunu ağır kaçırıp terazinin öbür kefesini çok ihmal ediyoruz galiba. Beşiktaş İnönü stadı gelen her konuk takım için zevkli bir maç yapabileceği ortam haline gelmiş durumda sanki.
Beşiktaş taraftarının her kesim tarafından kabul edilen yaratıcı kimliği ile terazinin diğer kefesini de doldurmasının zamanıdır. Doğru protesto yöntemlerini bulup geliştirmek artık bir ihtiyaç haline gelmiştir. Hakaret ve tehdit içermeyen bir hiddete, şiddet içermeyen bir isyana ihtiyaç bulunmaktadır. Nasıl ki takıma verilen destek tüm stadın kolektif çabası ile işe yarar hale geliyorsa, yanlışlıklara karşı verilen tepki de ancak ortak bir tavrın, tek bir sesin eseri olursa muhatabına ulaşabilecektir. Protesto yöntemlerinin geliştirilip zenginleştirilmesi ve taraftar öfkesinin kabardığı anlarda uygulamaya konulmasının çok yönlü kazanımlar getireceği aşikardır. Öncelikle, taraftarın dev bir koro halinde, ortak aklın ürünü olarak ortaya koyduğu bir protesto kendi takımımız içinde bir kenetlenme sağlayacaktır. Bunun eksikliğini sanıyorum hepimiz fark etmekteyiz. En yakın örneği Sivas maçında yaşandı hatırlarsınız. Üç dört Sivas’lı oyuncu Serdar Özkan’ı taç çizgisinin üzerinde tartaklarken ne kadar az sayıda takım arkadaşının, ne kadar sonra kendisine sahip çıktıkları hiçbirimizin gözünden kaçmadı. Hele geçen sene Bursa maçı sonrasında Egemen’in yine Serdar Özkan’ı tokatlarken yanında bir tek takım arkadaşının olmadığını gösteren o fotoğraf karesini hatırlamak bile hüzün verici. Dolayısıyla, gol atılınca veya galip gelinince paylaşılan sevinç kadar, saha içindeki zor zamanlarında arkadaşlarına sahip çıkan bir dayanışma ruhunun hızla gelişmesi gerekmektedir. Bunu sağlayacak önemli unsurların başında aidiyet duygusu gelir. Yıllardır transfer döneminin şampiyonu olmak saçmalığı, oyuncuların ve taraftarın önemsediği ve benimsediği kimi futbolcuların insani ve mesleki değerler hiçe sayılarak gönderilmiş olmaları, kalanlar içinde bir çekingenlik ve mesafe duygusunun oluşmasına yol açtı. Binlerce taraftarın, takımın içine düştüğü zor zamanlarda ortak akıl ile hareket ediyor olması, futbolcuda da ciddi bir güven duygusunun oluşmasına katkı sağlayacaktır. Kendisini bulunduğu yere ait hissetmesini kolaylaştıracak ve bu aşınmanın giderilmesine yardımcı olacaktır...
Kolektif protestonun bir başka sonucu ise, bireysel tepkilerin azalmasını sağlamakta kendini gösterecektir. Böylelikle, hâkim olunamayan öfkenin bir sonucu olarak sahaya paraydı, çakmaktı ve hatta ayakkabıydı atmaya gerek kalmayacaktır. Bilinecektir ki, saha içinde yaşanan bir haksızlığın hesabı binlerce taraftarın tepkisi ile derhal sorulacaktır. Kendisine ve öfkesine hâkim olamayan birkaç kişinin, aylara hatta yıllara yayılan emekleri heba etmesinin büyük ölçüde önüne geçilebilecektir. Bireysel tepki gösterilerinin hiçbir işe yaramadığı herkesin ortak kabulü ise,
kendilerini ve öfkelerini kontrol edemeyen veya kahraman olmak isteyen bireylerin cesaretlerinin mutlaka kırılması sağlanmalıdır. Bunun en önemli yollarından birisi de bireyselliği reddeden ya da ona gerek bırakmayan kolektif tepki organizasyonlarıdır.
Ortak isyan ve protestonun gücü, herkesin haddini bilmesini de sağlayacaktır. Beşiktaş İnönü Stadında, on binlerce Beşiktaş taraftarının önünde hiç kimse, Beşiktaş takımının kaptanını tartaklamaya cüret ve cesaret edemeyecektir. Hiç kimse bu tür davranışlarla Beşiktaş taraftarını kışkırtarak, Beşiktaş’ı taraftarından kopartacak cezalara yol açacak bireysel öfke patlamalarından medet umamayacaktır.
Son zamanlarda, gerek bireyler üzerinde ve gerekse takım hakkında uygulanan ceza yaptırımları, bir ölçüde Beşiktaş taraftarının isyancı/protestocu yanını törpülemiş gibi görünüyor. Yeni cezalardan haklı olarak çekinen taraftar, saha içine dönük müdahalesini tek ayaklı yani takımına destekten ibaret olarak sürdürmekte. Oysa ki Beşiktaş taraftarı, ceza yaptırımına sebebiyet vermeyecek protesto yöntemlerini geliştirebilecek yaratıcılığa sahip. Haksızlıkların ve yanlışlıkların uygar bir tavır içinde hesabını sorabilmek için anında organize olabilmenin pratiği sağlanmalıdır. Bu eksiklik giderildiğinde, tribünde taraftar, saha içinde takım iki ayağının üzerinde daha sağlam durabilecektir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder