Bu röportaj için Berk Karahan’ı seçmemin asıl sebebi kendisidir. Sıcakkanlı oluşu, insanlarla olan yakın diyalogu beni bu röportajı yapmama itti. Nasıl yapacağım , nasıl edeceğim derken ; günümüzün önemli araçlarından İnternet yetişti imdadıma. Berk Karahan ile daha önceden konuşmuşluğumuz zaten vardı. Konuyu ona açtım , seve seve yapabileceğini söyledi. Soruları hazırladım ve mail yolu ile kendisine ulaştırdım. En sonunda aşağıdaki metinler ortaya döküldü.Bu röportajın altından kalkabileceğimi düşünmüyordum aslında fakat ağabeylerimin desteği ile başardım sanırsam. Neyse daha fazla uzatmadan röportajla sizleri baş başa bırakayım diyorum. Haydi ! iyi okumalar.
Berk Karahan nasıl bir Beşiktaş’lıdır ve nasıl Beşiktaşlı Oldunuz ?
Bana bu onuru verdiğiniz için asıl ben sizlere teşekkürü borç bilirim. Klasik olacak ama herkesin Beşiktaş’lılığı kendinedir ve herkes kendine göre en iyi Beşiktaş’lıdır. Yani en iyi Beşiktaş’lı benim.
Beşiktaş’lı olmam ise gerçekten çok ilginç, çünkü ailemde hiç kimse Beşiktaş’lı değil. Babam küçükken Fenerbahçe, dedem ise Galatasaray maçlarına götürürmüş ama ben siyah beyaza gönül vermişim. Kaldı ki evde annem ve ablam da Galatasaray’ı desteklemekte, zaman zaman bana da baskı kurmaktadırlar. Anne ve baba tarafına baktığımızda daha da ilginç bir rakam var. “0…” Evet bizde hiç Beşiktaşlı yok benden başka. Sanki mucize çocuk gibiyim ki hayat hikayemde Beşiktaş’lı olmam kadar enteresan.
İyi ki Beşiktaş’lı olmuşsunuz ve bize bu kadar iyi bir Beşiktaşlı ile tanışma fırsatını vermişsiniz; ne mutlu size , ne mutlu bize… Spora ilginiz nasıl başladı; Hobileriniz ve ilgi alanlarınız neler ?
Öncelikle spora başlangıçta ailenin rolünü belirtmek istiyorum. Bu anlamda kendi ailemde a-z’ye herkesin sporcu olması çok önemliydi. Annem ve babamdan tutun da teyzemlere, kuzenlerime kadar herkes milli sporculuktan milli antrenörlüğe kadar çeşitli branşlarda Türk sporuna hizmet etmişler ve sporun güzelliklerini öğrenmem için 5 yaşındayken beni jimnastiğe başlatmışlar. Bunu takip eden yıllarda yüzme, hentbol ve basketbol sporlarına eğitim amaçlı katıldıktan sonra STFA kulübünde ilk basketbol deneyimlerimi yaşadım. Kendimi bildim bileli sporun içerisindeydim anlayacağınız. Baksanıza işim, aşkım, yaşantım ve eğitimim hatta okuduğum üniversite bile sporla bağlantılı.
Hobilerim ise takdir edersiniz ki genellikle spor ile alakalı.Özellikle yazın üst seviyeye çıkan yüzme ve sörf aşkı geçtiğimiz yaz dalış tutkumu öğrenmemle beraber denizin altını keşfetmek için inanılmaz bir istek uyandırdı bende. Bunların dışında seyahat etmek ve herkeste olduğu gibi uçsuz bucaksız internet gezintileri vazgeçilmezlerim arasında.
Eski basketbolcu olduğunuzu biliyoruz. Bize biraz Basketbol hayatınızdan bahseder misiniz ?
Basketbola ilk olarak STFA kulübünün spor okulunda başlamışım.Tabii buradaki tercih salonun evimize çok yakın olmasıymış ancak zaman içinde fiziki yapımın hızla gelişmesi ve oyun zekamın oluşması (ilk antrenörüm öyle derdi) STFA salonunun bana küçük gelmesine neden olmuş. Tam o sırada Galatasaray’dan gelen teklif özellikle annemi sevinçten havalara uçururken bana pek de cazip gelmemişti. O yıllarda Beşiktaş ise antrenmanlarını şu an 2 adet gökdelenin bulunduğu Fulya’da yapıyordu. Beşiktaş’la 2 hafta antrenmana katıldıktan sonra ulaşım sorunu sebebiyle Taçspor’a transfer oldum. Yıldız ve genç takım seviyelerini bu kulüpte oynadıktan sonra lise son sınıfta Taçspor A takımı kadrosuyla 2.lig müsabakalarında yer aldım. Yine aynı dönem Genç Milli Basketbol takımımızın aday kadrosunda mücadele etme zevkini yaşadım. Ancak ardı ardına gelen sakatlıklar sebebiyle aktif spor yaşantımı noktalamak zorunda kaldım.
Beşiktaştaki Hentbol Maceranız Nasıl Başladı ?
Bundan tam 7 sene, önce 2001 ekiminde kulübün kapısından ilk içeri girdiğimde 17 yaşında bir çocuktum. Ne iş hayatını biliyor ne de insanlarla konuşmayı. Düşünsenize.. Liseden mezun olmuş ve üniversite sınavında aradığını bulamamış bir çocuk. Tabii ki o yıllarda kulübe ofis boy olarak girmiştim. Hentbol şubesinde getir götür işleri yapıyor, bir yandan basketbol hayatımı sürdürmeye bir yandan, üniversite sınavına tekrar hazırlanmaya ve öte yandan da ailemin geçimini yapmaya çalışıyordum. Ardından her geçen yıl bir önceki yılın tecrübesini yutarak basamakları tırmanmaya başladım. Önce Marmara Üniversitesi Spor Akademisi Antrenörlük Bölümünü kazandım, ardından 8.ayımda terfi ederek şu anki görevime getirildim. Bu yaşıma rağmen ardımda bıraktığım her bir gün ile Beşiktaş Kulübüne yaptığım hizmetlerden dolayı gurur duyduğumu belirtmek isterim. Bu 7 seneye öyle anılar sığdırdım ki anlatmakla tükenmez.
Hentbol Takımımızın bu seneki durumunu nasıl görüyorsunuz ?
Öncelikle takımımızın miladı diyebileceğimiz bir süreci kısaca süzmek ve bu dönemi bilmek zorunda olduğumuzu düşünüyorum.Bu süreçte en önemli başrol 16 senelik kaptanlığı boyunca tek madalya bile alamayan ancak menajerliğe başlamasıyla beraber tüm kupaları ardı ardına havaya kaldırma mutluluğunu bizlere yaşatan Bilal Eyüboğlu’na aittir.Bu sezonda geçtiğimiz 4 sezondaki gibi Beşiktaşlılara layık ve adam gibi adam olan sporcu ve antrenörlerle yola çıktık.Geçen sezon kıl payı kaçan şampiyonluğu tekrar sizlere armağan etmek için takımımıza 3’ü yabancı toplam 5 oyuncu takviyesi yapıldı.Bu sporcular minimum çift haneli rakamlarda kendi ülkelerinin milli formalarını giymiş ve önemli şampiyonalarda madalya şerefi yaşamış sporculardır.Sezon başından bugüne kadar geçen süreçte ise takımımız Türkiye Kupası 1.Turunda oynadığı 3 maçta tüm rakiplerini mağlup etmiş ligde ise oynadığı 5 karşılaşmanın tamamından galip ayrılmıştır.Sonuna kadar inanıyorum ki mayıs ayında oynanacak olan playoff müsabakaları sonuncunda ekibimiz tekrar zirveyi teslim alacaktır.
Amatör branşlarımız sizce yeterli durumda mı ve geliştirmek için hangi yollara başvurulmalı ?
Şunu belirtmek isterim ki Beşiktaş Türk spor tarihinde her zaman lokomotif konumunda olmuştur. Tabii ki diğer büyük kulüplerimizde aynı şekilde Türk sporuna yön vermişlerdir ancak faaliyet gösteren branşların çeşitliliğine baktığımızda Beşiktaş’ın daha farklı bir yerde olduğunu görmemiz gerekir. Takım sporlarına baktığımızda hentbol şubesi ne Galatasaray’da ne de Fenerbahçe’de yoktur. Belki bizden çekindiklerinden belki farklı sebeplerden bu branşta yoklar ama hentbolü hak ettiği noktaya getirmemiz için bu iki ezeli rakibimizi ve ebedi dostumuzu hentbole kazandırmalıyız. Beşiktaş olarak amatör branşlarımızı geliştirmek istiyorsak yapılması gereken en önemli şey her takımımızı şirketlere isim hakkını korumak şartıyla satarak mali olarak bu yükü azaltmak olmalıdır. Bugün İspanya’nın köklü kulübü Barselona bile hentbol takımının hakları bir şirkete devretmiştir ancak baktığımızda bu takım her sezon liginde ilk 3 sırada yer alan, Şampiyonlar Ligi’nde en kötü yarı final oynayan ve sekiz bin kişilik hentbol salonunu fazlasıyla dolduran bir takım. Ayrıca Barselona’da bizdeki kadar fazla branşta yok. Sadece futbol, hentbol, basketbol ve hokey takımları var. Buna rağmen futbol haricindeki tüm branşların bütçeleri satıldıkları şirketler tarafından karşılanıyor ve bunu yapan dünyanın en zengin kulüpleri listesine her sene ilk 5’te olan Barselona. Hani İnönü çimlerinde yatan..
Takımımıza tekrar başarılar diliyoruz. Taraftar konusunda şikayetleriniz var mı ? Varsa neler ?
Taraftar konusunda şikayet demesek bile biraz sitem ve burukluk var diyebiliriz.O da tabiiki kulübümüzün en başarılı,galibiyet yüzdesi en yüksek olan hentbol takımını yalnız bıraktıkları için.Ancak bu sözüm bizleri desteklemeye gelen taraftarlarımıza değil.Burada altını çizerek belirtmek istiyorum ki bu konuda Halkın Takımı bizler için en önemli itici güç konumunda.Özellikle İzmir ve İstanbul’da oynadığımız maçlarda müthişler.
Geçen sezon 9’da 9 giden İzmir’i İzmir’de hem de oldukça eksik bir kadroyla yenmemizi sağlayan yine onlardı. Sonuçta tiyatro, seyircisi olmadan hiçbir anlam ifade etmez..
Biz de size katılıyoruz tabiİ… Hentbol’ün amatör branşlar arasındaki yeri sizce nedir ?
Yanlış anlaşılmasın ama hentbol Beşiktaş Kulübünde takım sporları içerisinde en fazla kupayı kaldırmış ,en iyi galibiyet yüzdesine ulaşmış tek branş. Özellikle 2004 – 2005 sezonunda oynadığı 22 lig, 5 Türkiye Kupası,1 GSGM Kupası ve 12 özel müsabakanın tamamından galibiyetle ayrılarak imkansızı başarmış bir şubeden söz ediyoruz. Bu başarıyı takip eden yıllarda buna, Avrupa’da ilk 16 ve daha nice namağlup şampiyonluklarda eklendi. Avrupa’da ilk 16’ya başarı dememin sebebi ise Avrupada’ki rakiplerimizin on binlere ulaşan taraftar sayıları ve milyon dolarlık bütçeleridir.
Endüstriyel futbol hakkında düşünceleriniz neler ?
Baktığımızda sadece futbolun değil bugün hemen hemen bütün branşların futbol gibi çılgın paralara hükmettiğini görebiliriz. Bu anlamda sponsorların ve medyanın bu sektöre daha fazla destek olmaları hiç şüphesiz bu pastayı daha da büyütecektir ancak bu büyümenin sağlıklı ve planlı bir şekilde kontrol edilmesi gerekmektedir. Beşiktaş olarak ele aldığımızda bu pastadaki payımızı büyütmek için ismimizi markamızla ve başarılarımızla büyütmeli ve taraftarımızı buna ortak etmeliyiz. Ne kadar talep alırsanız o kadar büyürsünüz. Yani taraftar ne kadar ilgi gösterirse o kadar sevilirsiniz. Burada taraftara düşen en büyük görev kombine kart alarak takımına destek olmaktır. Buna gücü yetmiyorsa eğer en azından bir atkı alıp yinede kulübüne katkıda bulunmalıdır.
Tabii ki de…Atkı taraftarın isyanıdır… Atkısız olmaz. Sizce endüstriyelleşme hentbola da yansımış durumda mı ?
Türkiye’de şu an için bunun örneklerini pek göremiyoruz ama avrupaya baktığımızda akıllara durgunluk verecek örnekler var. Mesela Almanya’nın Kiel takımında forma giyen Nikola Karabatiç’in yıllık kontratı tam yedi yüz seksen bin euro. Reklam ve sponsorluk gelirleri ise bir
milyon euro civarında. Almanya’da her hentbol takımı sezon başında kombine bilet satışlarından ciddi gelirler elde ediyorlar. Tabii bu durum ve bu rakamlar sadece Almanya’ya has değil. İspanya, Danimarka, İsveç, Norveç, Macaristan gibi ülkeler de Almanya’daki rakamlara yakınlar. Bu rakamları Türkiye’de duymamız mümkün değil. Avrupa’da takımların bütçeleri milyon eurolarla telafuz ediliyor ve maçları naklen yayınlarla tüm ülkeye veriliyor. Taraftar ise farklı bir konu. Bu seneye kadar gördüğüm en az seyircili Avrupa kupası maçında rakibimiz kendi sahasında iki bin kişiye oynamıştır sanırım.
Bunlar gerçekten önemli konular. Biz ise 100 kişiyi zor topluyoruz. Neyse geçelim Futbol’a; Futbol takımımızı nasıl buluyorsunuz? Ligdeki gidişatı hakkında düşünceleriniz neler ?
Fazla söze gerek yok sanırım.Mustafa Denizli şampiyon yap bizi...
Bu yönetim ile biraz zor gözüküyor fakat Güzel günler yakındır elbet . Halkın Takımı sitesi hakkında neler söylemek istersiniz ? Sizi bir ara aramızda görüyorduk , fakat sonra göremez olduk. Geçtiğimiz yıllarda hentbol takımımız hakkından her hafta çeşitli bilgileri sitenizde sizlerle paylaşıyordum. Ancak BJK TV’de almış olduğum görevlerle beraber pek boş vaktim kalmayınca üzülerek yazılarıma ara verdim.
Okurlarımıza iletmek istediğiniz son bir mesaj var mı ?
Hentbol takımımızı yalnız bırakmayın.Onlar sizlerin desteğini fazlasıyla hak ediyorlar.
Teşekkürler…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder