www.halkintakimi.com fanzinidir

24 Şubat 2009 Salı

Ekonomi dediğin iki uçlu bir değnek (ti)…
Bir ucu üret diğer ucu tüket.
Ne zaman üretmeden tüketen aracı tayfası dahil oldu sürece, bizim değnek kırıldı da kırıldı. Birçok kıymık çıktı ortaya. Neydi bu aracı tayfasının marifeti derseniz “Siz üretin biz satarız” dan ibaret basit bir eylem. Üretmeden tüketen ve karşılığında komisyon alarak sermaye biriktiren bu sınıf gitgide elinde şişen birikimini tüketimi körükleyip üretimi zorlayarak tolore etmeye kalksa da doğal bünyeye yaptığı bu müdahaleyle dengesi bozulan ekonomi bu uru daha fazla taşıyamadı. 20. yüzyılın ilk çeyreğinde bir kere, ortalarında bir kere daha olmak üzere iki kez patladı. (1. ve 2. Dünya savaşları). Tıpkı şişen bilgisayarınızı resetleyerek kurtaramaz hale geldiğinizde yaptığınız formatlama işlemi gibi, herşey silbaştan oldu.

Yüzyılın sonlarına doğru kapitalizm yeni biçimine evrildi. Emperyalizmin son moda bu giysisinin adı globalizm, yani üç kağıt ekonomisi. Nedir bu üç kağıt ekonomisi? Borsa kağıdı-Faiz kağıdı ve Döviz kağıdı. Bu sayede sermayenin son derece dinamik bir biçimde el değiştirme hızı kazanmasıyla adına küçük yatırımcı denilen martıların ellerindeki üç kuruşa da bu üçkağıtla göz dikti kapitalizm. Üretimle neyin uğraşmaktan daha kolay, manipülasyona daha elverişli ve karlılığı üstdüzeyde bir sistem. Neden martı diyorum. Balıkçılar gırgır ağlarını toplarlarken birkaç ton balık ana torbada vıcır vıcır oynaşırken içinden sıçrayan önemsiz miktarda balık çevrede uçuşan martılarca toplanır. Onlar balıkçılar sayesinde beslendiklerini sanırlarken bilmezler ki kaynakları çatır çatır sömürülüp tüketilmekte. Şimdi kolayca buldukları birkaç beleş balığa kanıp deryadaki asıl madenlerinin çalındığını görememekteler.

Kapitalizmin bu saadet zinciri de artık kopma sinyalleri vermeye başladı biliyorsunuz. Bu üçkağıt ekonomisinin pisliği bizlerin karnımızı doyurduğumuz ve adına reel ekonomi denilen asıl üretim-tüketim ekonomimizi de vurdu ama maalesef geçmedi. Bunu temizlemenin tekyolu görünüyor artık “savaş ekonomisi” Yani 3. ye hazır olalım ve Einstein’in şu sözünü hatırlayalım. “3. Dünya savaşı nasıl olur bilemiyorum ama 4. Dünya savaşının taş ve sopalarla olacağını iyi biliyorum…”

Şimdi bu arsızlığın bazı yansımalarına dikkat çekmek istiyorum. Yani konuyu biraz düze, gündelik hayatımıza indirelim.

Reklamlar;
Geçmişte birara değinmiştim. Bir mutfak araç gereçleri reklamında reklam sloganı şöyle kurgulanmıştı. “Siz bu mutfağa layık olabilmek için neler yapardınız?..” Bu ahlak düşkünlüğü aslında bizleri nerelere taşımakta bir görelim. Japonların bir oyuncağı vardı bir dönemler hala var mı bilmiyorum. Minik bir elektronik zımbırtı; neymiş? Kedi köpek besliyorsun. Ya da bitki ya da balık ne bileyim. Belli saatlerde mamasını vereceksin, çişini yaptıracaksın, uyutacaksın vs.vs. İyi bakmazsan ölüyor chip kurusu. Geçenlerde TV de gördüm, koca bir köpek pazarlıyorlar. Birebir boyutlarda bildiğiniz oyuncak köpek. İngilizce olmak şartıyla komutları dinliyor. “Speak” diyorsun “Hav” diyor. Kemiği burnuna tutunca (Bu arada kemik de sahte tabii) koklayıp sonra ağzına alıyor. Kuyruk sallıyor vs.vs. Ne güzel… Yemesi yok, içmesi yok; gürültü yaptı derdi yok; kenesi, piresi yok; tüyü dökülmez. Ölmez ki üzülesin; bozuldu mu al yenisini. Sahte hayvanlara sahte sevgiler…

İşin başka boyutları da var. Bu kez bir inşaat şirketi reklamı. Boğazda oturuyorsun mis gibi ana!... Köprü uçup gidiyor. Ağaçlar gidiyor. Camii gidiyor. Tekneler gidiyor. Fonda yatakodası sesiyle bezirganın biri sesleniyor bizlere. “Boğaziçini ne yapacaksınız artık aynısı falan yerde fişmekan sitesinde. Aha buyrun size çakma boğaziçi…” Antalya’da Ruslar bir otel yaptılar. Yedi yıldızlı. Yok Kızkulesi, yok Venedik kanalları, yok Pizza kulesi…

Hele bir meyve suyu reklamı var ki tam anlamıyla zirve.
Çocuk meyve ağaçlarını görüyor, canı istiyor ama olmaaz… Ağaç tehlikeli, ağaç pis, ağaç dışarılarda, ne idüğü belirsiz doğanın ta göbeğinde. Oysa falanca meyve suyu size öyle bir ürün sunmakta ki ağaçtaki meyveden daha iyisi, daha gerçeği! Ver parayı al iç işte. Ne işin var ağaçların tepesinde. Düşer kırarsın bir tarafını. Hem karton kutularda ki bizim ürünümüz daha doğal! Çüüşşşş. Ayrıca da Yuh.

Herşey hızla tüketildi, bitirildi ve bitirilmekte. Sevgiler ehlileştirilip yöneldiği hedefler sahteleştirilmekte. Takımını seven taraftar bile evinde kedi köpek besleyen hayvanseverler kadar demode ve çevre için rahatsızlık verici kabul edilmeye başlandı. Onlara sevdalarının birebir çakmaları sunulmakta ki sevgilerde o yöne evrilsin, kimseciklere bir zararı dokunmadan akıllı uslu sevmelerini icra edip ceplerindekileri sökülsün. Çünkü çakma sevda objeleri son model ileri teknoloji endüstriyel ürünler olduklarından masrafları ve maliyetleri de yüksek oluyor haliyle.

Bütün bunlar tezgahlanıp ince ince kurgulanırken, pireler berber ve develer tellal kadrosunda sanatlarını şevkle icra etmektelerken, birileri çıkıveriyor ortaya gündoğdu diyerek, orijinal sevdalarıyla; bayrak açıp yürüyor, bağırıyorlar, dövüşüyorlar…

Diyorlar ki; Alın kupalarınızı başınıza çalın.
Diyorlar ki; Hak, adalet, müsavat
(eşitlik)…
Diyorlar ki; Şerefli ikincilik…

Diyorlar ki; Hakkımız… Şerefimiz…
Diyorlar ki; Siz o yandaysanız biz bu
yandayız…
Diyorlar ki; Son barikati
geçemeyeceksiniz…
Ve diyorlar ki;
Alın son model oyuncaklarınızı, borazanlarınızı… Alın köpeklerinizi, bekçilerinizi, büyüklerinizi, küçüklerinizi… Şifreye, kilide vurun sevgilerinizi… Defolun gidin ulan…

Biz; Aşkımızın bembeyaz kalması uğruna Hepimiz siyahız ulan…
ÖLÜMLE YAŞAMI AYIRAN ÇİZGİ
SİYAHLA BEYAZI AYIRAMAZ Kİ…
Ayırabilir m
i?


Hiç yorum yok:

Biz kimiz?

Biz, büyük olmayı "çok" olmak, önüne her geleni ezebilmek, görgüsüz hezeyanlarını tatmin için herşeyin ve herkesin alınıp satılabildiği ortamları yaratıp sonra da oradan beslenmek olan ve tapınılası tek değeri sadece ve sadece "güç" olarak görenlerin yer aldığı tribünün tam karşısında, Eto'o ların,Pluton'ların,Pakistan'lı bebelerin, Irak'lı dedelerin, Latin Amerika'lı işçilerin,siyahların-beyazların,kızılderililerin-eskimoların-çingenelerin,pazar malı ucuz beyaz pamuklusunun üzerine siyah şeritler diktirerek mahalle maçına çıkan veletlerin, o ucuz formayı o velete etiketini koymadan diken komşu teyzenin, topumuzu bize bedeli ruz-ı mahşerde ödenecek bir "borç" karşılığı veren bakkal amcanın, sözün özü "Halkın Takımı" yız.

İzleyiciler

online ziyaretçiler

Halkın Takımı Dergisi 1. sayı

Halkın Takımı Dergisi 1. sayı
Mayıs-2008

Halkın Takımı Dergisi 2. sayı

Halkın Takımı Dergisi 2. sayı
Temmuz-2008

Halkın Takımı Dergisi 3. sayı

Halkın Takımı Dergisi 3. sayı
Eylül-2008

Halkın Takımı Dergisi 4. sayı

Halkın Takımı Dergisi 4. sayı
Kasım-2008

Halkın Takımı Dergisi 5. Sayı

Halkın Takımı Dergisi 5. Sayı
Mart/2009
Web Stats