www.halkintakimi.com fanzinidir

21 Aralık 2008 Pazar

Analiz.../Gökhan GÜRGAN

Beşiktaş 2008-2009 sezonunda, son iki yılda oluşturduğu yapısını az da olsa korudu. Yerinde takviyeler yaparak Türkiye'de ve Avrupa'da büyük hedefler belirledi. Avusturya'da geçirilen kamp döneminde takımdaki inanmışlık göze çarpıyordu. Hazırlık maçlarındaki uyum alınan galibiyetlerle pekişiyor, Schalke maçında alınan galibiyet de kulağa hoş geliyordu. UEFA kupasında en azından çeyrek final, Süper Lig’te ise şampiyonluk bekleniyordu. UEFA kupasındaki zayıf Bosna temsilcisi Siroki Brijek karşısında toplam 6 gol atan Beşiktaş sadece ilk deplasman maçında hatalı bir golü kalesinde görüyordu. Gerek Bosna’da gerek İstanbul’da üstün oyununu rakibine kabullendiren Beşiktaş’ın savunmasındaki aksaklıklar ise rakibe fırsat tanıyordu. O gün Siroki Brijek vardı; ya başka bir ekip olsaydı! Evet, her şey daha farklı olabilir, Beşiktaş oyunu kontrol edemeyip, maçın gidişatına göre zorluklar yaşardı.

“Perşembenin gelişi Çarşambadan bellidir” derler ya! Metalist gibi disiplinli, fizik gücü yüksek bir Ukrayna takımı karşısında Beşiktaş oynadığı ilk maçta bunu hissetti. Dolmabahçe’de, ilk yarıda Serdar Kurtuluş sağ bekte tutuk kalıyor, Metalist’in hızlı çıkışları ve etten duvar savunması Beşiktaş hücum hattını zorluyor, Metalist’in aniden geliştirdiği kontralarda ise savunma bloğunu sabitleyemiyordu. İlk yarıda orta alanda presle sıkışan Beşiktaş oyun kuramıyor sadece uzun toplar ve ara paslarla kaçırdığı Nobre ile gol arıyordu. Beşiktaş, gole yaklaşsa da Metalist seri şekilde hücuma kalkıyor, göz açıp kapayıncaya kadar Beşiktaş kalesinde bitiyordu. Aslında, Metalist gibi topu ayağına aldığı an tehlike işaret eden bir takıma karşı presi Beşiktaş uygulamalı, orta alanda ön liberolar başta olmak üzere tetikte olunmalıydı. Nobre’nin Metalist savunmasını rahatsız etmesi de zerre fayda sağlamıyordu.

İkinci yarıya da pasif başlayan Beşiktaş isteksizlik sendromu yaşıyor, bu durumu farkeden Metalist seri ve etkili oyuncularla sonuca gidiyor, Beşiktaş ve Türkiye, ikinci bir Liverpool faciasından şans eseri kurtuluyordu. Şeref golü beklentisine düşecek kadar acizleşen Beşiktaş bu golü Nobre’nin savaşçı ruhuna yakışacak şekilde bulmasına karşın rakibine 4-1 le boyun eğmekten kurtulamıyordu. Artık, Avrupa defteri kapanmıştı.

Süper Lig’in en zayıf takımı Antalya karşısında açılış maçını deplasmanda yapacak Beşiktaş istekliydi, azimliydi fakat savunmasının, bilhassa Gökhan Zan’ın adam marke etmedeki başarısızlığı, Antalya’ya kendi evinde iki gol kazandırıyordu. Maçın başlarında net fırsatlar yakalayan Beşiktaş, Holosko’nun ayağından siftah fırsatlarını ardı ardına kaçırıyordu.

İkinci yarıda bütün riskleri göze almak zorunda kalan Beşiktaş, Antalya kalesine oyunu yığdı; iyi de yaptı. Erkenden gol bulamasa da dakikalar geçtikçe direnci kırılan Antalya son 15 dakikada kalesinde üç gol birden gördü. Bu maçın unutulmayan enstantanesi ise, maç 2-2 giderken Antalya’nın direkten dönü topu ve ardından gelen Beşiktaş’ın golüydü ki Beşiktaş hırsının meyvesini böylesine gerilim dolu dakikaların eşiğinde alıyordu.

Ramazan ayı ile Pazartesi sendromunun atlatıldığı, hafta başı gecesinde bir maç… Beşiktaş mabedindeki ilk maçını, son yıllarda Süper Lig’e kazık çakma becerisini gösteren Konyaspor ile yapacaktı. Tribünlerde yer yer boşluk kalsa da etkili olabilecek bir kalabalık ve müthiş bir özlemle yerini almış Beşiktaş sevdalıları… Üç büyükler içinde, kendi evinde en çok hüsrana uğramaya alışan Karakartal bu maçla beraber galibiyet serisine kanat çırpmak istiyordu. Artık yeni transferlerde takımdaki yerini almıştı. Beşiktaş kontrollü ve rahat oynuyor, koşuyor ve pres yapıyordu. Özellikle Fahri ile atak kurma eğilimine giren Konyaspor’a bu imkanı vermedi.. İstisnai de olsa Beşiktaş kalesine gelen Konyaspor’u, stoperler Toraman ve Zapo ikilisinin ayakta tuttuğu savunma dörtlüsü kendi yarı sahasında tuttu. Beşiktaş geliştirdiği ataklarda topu kanatlara yayıp, Serdar Özkan’ı sağ kanattan Konyaspor ceza alanına doğru soktu.. Beşiktaş buna benzer hücum girişimleriyle pozisyonlar buldu. Bu pozisyonları takiben kazanılan kornerler ve fauller, tribünlerin Kartal gol… gol… gol… nidasıyla Beşiktaş’a güven tazeletti.

İkinci yarıda geriye yaslanmayı tercih eden Konyaspor karşısında, Delgado’yu oyun kurması için daha sık topla buluşturan Beşiktaş, yine Delgado’nun orta şut karışımı vuruşunda kaleye giden topla gol sevinci yaşadı. Uğur ve Cisse ikilisinin olası Konyaspor çıkışlarına orta sahada set çekmesi ve bulunan gol Konyaspor’un gardını iyice düşürdü. Beşiktaş’ın Holosko ile farkı ikiye çıkarması sonucunda maçın gidişatı daha dingin bir hal aldı. İkinci maçında rahat bir galibiyete kavuşan Beşiktaş, 6 puanı cebine koyarak güven tazeletti.

TSL’nin 3. haftasında, sezona iyi bir başlangıç yapan Trabzonspor ile yenilenen Hüseyin Avni Aker stadında karşılaşacak olan Beşiktaş, kritik bir zamanda önemli bir maça çıkıyordu. İki takımında yıllar yılı başarıya susamış olması bu maça ayrı bir anlam katıyordu. İlk yarının ilk 20 dakikasında oyuna biraz daha hakim olan taraf Beşiktaş’tı. Daha sonra ise iki takımın da yararlanamadığı fırsatlarla beraber oyun ortada gidip geldi. Donuk maçın ilk yarısı 0-0’lık sonuçla bitti.

İkinci yarıya daha hızlı başlayan taraf Trabzonspor oldu. Serkan Balcı’yı topla buluşturan Trabzonspor’un hızı karşısında sol bekte şaşkına uğrayan garibim Tello’nun imdadına Sivok ve Zapo ikilisi yetişti. Beşiktaş anlamsızca geriye yaslanıyordu, oysaki Trabzonspor kanat futbolunu tercih ediyor. Cisse-Uğur- Delgado tehlikesini görüp, göbekten oynamak istemiyordu. Hata üstüne hata yapan Beşiktaş’ta topu kanatlara sıkıştırıyor, orta alanda top kullanacak oyuncularına uzak kalıyordu. Sonradan oyuna dahil edilen Ekrem Dağ eziliyordu.


İkinci yarıya mutlak gol bulma arzusuyla çıkan Beşiktaş, İnönü avantajını arkasına alarak, orta saha ve hücum hattıyla rakip savunmaya yükleniyor, Kalabalık yaratıyor ve bu sayede üstüste fauller, kornerler kazanıyordu. Savunma yönünü ihmal etmesin diye görev verilince bölgesini unutan safkan sol kanat adamı Tello, bu faullerden birini güzelce ortalıyor, Nobre iyi yükseliyor, kaleciden seken topla da Beşiktaş zamanında bir gol buluyordu. Bu gole rağmen oyununu Metalist’e kabul ettiremeyen Beşiktaş, gol arayacağı bariz belli Metalist’e hazırlıksız yakalanıyor ancak rakip, birebirde kısmen başarılı olan Beşiktaş savunmasına takılıyordu. Golü bulan Beşiktaş geriye yaslanarak en büyük hatayı yaptı; rakibin cesaretini artırdı. Bu trajikomik tabloyu değerlendirmek isteyen Metalist takımının bu dönemde iki topu direkte patladı. Net fırsatlar kaçıran Metalist takımı tur umudunu Ukrayna’ya taşıyordu.

Ukrayna’da Ertuğrul Sağlam, hücumu galeyana getirecek Nobre’yi kenarda tutuyordu. Cisse tek ön libero olarak orta sahada yalnız kalıyordu.. Belirgin yanlışlarla oyuna başlayan Beşiktaş 1-0 lık üstünlüğünü kutsal sayıyor, avantajına toz kondurmak istemiyordu. Ancak futbolun sopası yoktu. Eğer takım olarak amatörce bir beklenti ve taktikle sahaya çıkarsanız, size fayda getirecek oyuncuları da kilitlersiniz. Mesela Delgado, Tello v.b gibi oyuncular donuyor, erken gol bulan Metalist özgüven buluyor, topla asıl oynaması gereken Beşiktaş’a adeta ortada sıçan oynatıyordu. Sazı eline alan Metalist, forvetlerini buluşturduğu her topta tehlikeler yaratıyordu. İlk yarım saat bu med-cezirle geçiyor, kış uykusuna yatan Beşiktaş, ancak ilk yarının bitimine doğru silkelenmeye başlıyordu ama nafile!

Beşiktaş sıkı savunmasına dua etmeliydi. Zira maçın 15 dakikasında hücum girişiminde bulunan Beşiktaş, Trabzonspor savunmasında iyi işler yapan Song ve Egemen’e rağmen gol bulabilirdi. Oyuna yakışır bir sonuçla, 0-0 biten maçta Beşiktaş, Trabzon’la yenişemedi ama korkak futbolu ile güven kaybetti.

Süper Lig’in 4. haftasında Beşiktaş’ın misafiri, Fenerbahçe galibiyetiyle lige iyi başlayarak üç büyüklere mesaj yollayan Gaziantep oldu. Beşiktaş rakibinin gücünün farkına varmış ki maça hızlı başladı. Yakaladığı pozisyonu Bobo’nun düzgün şutuyla gole çeviren Beşiktaş Gaziantep’i şaşırtsa da ilk yarının üçte ikilik bölümünde kalesinde pozisyonlar verdi. Savunmada Zapo ve Sivok’un yerinde müdahaleleri Gaziantep’in bir nebze de olsa direncini kırdı.

İkinci yarıya etkili başlayan Gaziantep, Beşiktaş kalesine adım adım yaklaşırken 10 kişi kaldı ve bu kırmızı kart Beşiktaş’ı ipten aldı. 10 kişi kalan Gaziantep karşısında yakaladığı fırsatları değerlendiremeyen Beşiktaş, bu da yetmezmiş gibi Gaziantep’e önemli fırsatlar verdi. Yorulan Gaziantep karşısında Bobo’nun beceriksizliğine karşın 3 gol bulan Beşiktaş, bu gollerle 3 puanı almasını bildi. Ama bu 3 gollük maç tam bir tehlike sinyaliydi.

11 puan toplayıp tabloda kendisine iyi bir yer bulan Beşiktaş, Süper Lig’in siyasi takımlarından turuncu Büyükşehir’le karşılaşacaktı. Beşiktaş, 5. haftada eziyet mabedi Olimpiyat deplasmanına gidiyordu. Henüz galibiyet alınamayan Büyükşehir’e karşı küçük bir hediyede maç başlar başlamaz Ertuğrul Sağlam tarafından veriliyordu. Cisse’yi orta sahada yalnız bırakmak başlı başına bir rizikoydu. Neyse ki, Büyükşehir küçük düşünüyor ve bu açığı keşfedemiyordu. Erken gelen gol Serdar Kurtuluş’un orta alanda İbrahimToraman tarzı amatörce yaptığı faulle değerini yitiriyor, Beşiktaş’ın atakları maçın sonlarına doğru sıklaşsa da sonuç alınamıyordu. Bu esnada kontrataklara engel olamayıp geri dönmekte güçlük çeken Beşiktaş belki de yenilmekten kurtuluyordu. İlk önemli puan kaybını İstanbul sınırları içinde yaşayan Beşiktaş UEFA maçı öncesinde moral kaybına uğramıştı.

UEFA kupasına hazin bir sonla veda eden Beşiktaş’ta Ertuğrul Sağlam başta olmak üzere, yönetimin tahtı sallanıyor, umuda yelken açmış taraftar, Dolmabahçe’nin en kalabalık kuytusunda isyana bağlanıyordu. Böylesine çalkantılı bir dönemeçte günah keçisi olmayacak
yegane topluluk Beşiktaş taraftarıydı. Ve Beşiktaş taraftarı, Hacettepe maçı öncesi canlı bomba gibi sessizdi. Sessizdi ama patlayışı merakla beklenen hiciv kabiliyetiyle siperini kaybetmiyordu. Sahaya çıkan günah keçileri tribünlere kilitlenmiş, mecburi Polyannacılık oynayarak, “af diliyorum” çabasına soyunuyorlardı. Sırtını Ertuğrul Sağlam’a dönen yegane topluluktan anlaşılan şuydu; büyük olasılıkla bu, Ertuğrul’un son maçı olacaktı. Bobo gibi İnönü’de kullanılmazsa ayıp olunacak bir oyuncu yerine Batuhan’ı sahaya sürmek yine bir yanlıştı. Seric’in sol bekte yer bulması anlamlıydı. En azından İbrahim Üzülmez’den daha iyiydi ve bu durum Tello’nun da işine gelecekti. Sessiz başlayan maçta erken gelen golün karşılığı, son kez de olsa yedek kulübesine koşularak Ertuğrul Sağlam’a vefa borcu olarak ödendi. Hacettepe’nin beraberlik kokan tavırları 1-0’lık mağlubiyetle birlikte geçici olarak unutuluyor ve skor 1-1’e taşınıyordu.

İkinci yarıda gol bulması gereken Beşiktaş, Hacettepe karşısında gol yollarında etkisiz kalıyor, Hacettepe’de geriye yaslanarak 1-1’e maçı kilitlemeye çalışıyordu. Lakin bu basit anlayış bir yere kadar gidebilirdi. Sol kanattan gelen ortada top dönüp dolaşıp Nobre’nin teknik takibine maruz kalınca filelerle buluşmaya da mecbur kaldı. Topun en çok yakıştığı yer ağlardır. Nobre gibi çalışkan, rakip savunmayı maymun eden bir oyuncu da o topu iyi tanıyor. Kanımca futbolun dini olsa Nobre mesih, 12. adamda havarileri olur. 6. haftayı da kendi evinde kayıpsız atlatan Beşiktaş yepyeni bir sürece girecek, tek hedefi şampiyonluk için teknik heyetine yönetim kararıyla dinamizm kazandıracaktı.

Mustafa Denizli ile ilk maçına çıkacak olan Beşiktaş, Ankara’ya sun’i çime alışmak için erkenden gidiyor, böylelikle takımdaki adaptasyon açığını, Gençbirliği maçına yönelik dahi olsa kapatmak istiyordu. Artık yeni bir heyecan, yeni bir ümit vardı Beşiktaş’lı olan herkeste. Futbolun cilvesi maç günü Beşiktaş’ın sevgilisiydi. Mustafa Denizli’nin gözüne girmek uğruna futbolcuların oynadığı oyunu ispat çabaları ağır basıyor, ilk 20 dakika Mustafa Denizli’nin merakla beklediği üç silahşörler, bilardo misali tık tık yapıp, üç gole imza atıyorlardı.
Beşiktaş’a aşina olanlar için bu manzara sun’i de olsa cennet bahçesi gibiydi. Buraya kadar her şey güzeldi. Denizli’nin orta alanın önünde tuttuğu üçlü set aksayınca, orta alanla savunma arasındaki mesafe uçurum oluyor, hazırlık paslarıyla oyun kurmayı deneyen Gençlerbirliği Beşiktaş ceza yayına kolayca giriyordu. Bu durumda savunmada çakılı kalan üç defans adamı zorlanıyordu. Riskleri önemsemeyip, gol bulmak için elinden geleni yapan Gençlerbirliği, eğer ki bireysel anlamda hatalara düşmese maçı çevirebilirdi ancak şans, o gün Beşiktaş’tan yanaydı. Kaldı ki Beşiktaş, maçın son anlarında bulduğu pozisyonları cömertçe harcadı. Kısaca, her sonuca gebe olan bu maçta daha fazla gol bulabilirdi.

Öyle ya da böyle, Denizli ilk maçında motivasyon değeri tartışılmayacak derecede mühim bir galibiyet aldı. Denediği sistemin maçtan maça farklılık göstereceğini kestirirse Beşiktaş Süper Lig’in en büyük şampiyonluk adayı olabilir. Geniş kadrosu ve yenilmeyen tek takım ünvanıyla gelecek için umut vaad ediyor Beşiktaş... Sonucun somut halini düşününce, dört vurgulu kelime var;

Ya şampiyon! Ya şampiyon! Bahanesi yok…

Hiç yorum yok:

Biz kimiz?

Biz, büyük olmayı "çok" olmak, önüne her geleni ezebilmek, görgüsüz hezeyanlarını tatmin için herşeyin ve herkesin alınıp satılabildiği ortamları yaratıp sonra da oradan beslenmek olan ve tapınılası tek değeri sadece ve sadece "güç" olarak görenlerin yer aldığı tribünün tam karşısında, Eto'o ların,Pluton'ların,Pakistan'lı bebelerin, Irak'lı dedelerin, Latin Amerika'lı işçilerin,siyahların-beyazların,kızılderililerin-eskimoların-çingenelerin,pazar malı ucuz beyaz pamuklusunun üzerine siyah şeritler diktirerek mahalle maçına çıkan veletlerin, o ucuz formayı o velete etiketini koymadan diken komşu teyzenin, topumuzu bize bedeli ruz-ı mahşerde ödenecek bir "borç" karşılığı veren bakkal amcanın, sözün özü "Halkın Takımı" yız.

İzleyiciler

online ziyaretçiler

Halkın Takımı Dergisi 1. sayı

Halkın Takımı Dergisi 1. sayı
Mayıs-2008

Halkın Takımı Dergisi 2. sayı

Halkın Takımı Dergisi 2. sayı
Temmuz-2008

Halkın Takımı Dergisi 3. sayı

Halkın Takımı Dergisi 3. sayı
Eylül-2008

Halkın Takımı Dergisi 4. sayı

Halkın Takımı Dergisi 4. sayı
Kasım-2008

Halkın Takımı Dergisi 5. Sayı

Halkın Takımı Dergisi 5. Sayı
Mart/2009
Web Stats